-Bir klan burada anlatılmıyorse, İstanbul'da önemli bir varlığı yoktur.
-Burada anlatılanlar yalnızca bazı söylentilerin bir araya getirilmiş halidir. Kimileri sizden çok daha farklı şeyler biliyor, ya da sizin bildiklerinizin yanlış olduğunu söylüyor olabilir, ya da sizin bunları bilmeniz de zaman zaman şaşırtıcı olabilir.
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
İstanbul, çok uzun yıllardır küçük bir Set’in Çocukları nüfusuna ev sahipliği yapar. Bu durum Fatih gelmeden önce olduğu gibi, bugün de devam etmektedir. Setler İstanbul’u ticaret yollarının ortasındaki bir yer ve kalabalık bir pazar olarak görürler ve şehirdeki devasa güçten kendilerine alabildiklerini alırlar. Şehrin karanlık işlerinde de sık sık Setlerin izlerine rastlanılabilir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Sarıyer’de boğaz manzaralı bir otel, Bağcılar’da depo katında bir sentetik uyuşturucu tesisi, Kapalı Çarşı’da bir sarraf ya da Kadıköy’de bir yat kulübü. Setlere çok farklı yerlerde rastlamak mümkünse de en yaygın oldukları yer Tarlabaşıdır. Bu semtteki gayrimenkulleri bölgenin kötü repütasyonuna binaen çok ucuz bir fiyata satın almış ve hala kullanmaktadırlar.
Followers of Set çok çeşitli alanlarda çalışır ve genellikle ana sahaları ekonomik getirinin yüksek olduğu sektörlerdir. Banu Haqim ile anlaşmaları doğrultusunda sentetik uyuşturucunun hem yurt dışına ticareti hem de İstanbul’da satımında rol oynarlar. Ayrıca kıtalararası insan ve tarihi eser kaçakçılığında İstanbul’daki konumları önemli bir görev görür.
İstanbulda çeşitli bankaların, hastanelerin ya da şirketlerin yatırımcılarının izleri Setlere kadar sürülebilir.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Başkalarının işlerinden uzak dururlar kendilerine de aynısının yapılmasını beklerler. Diğer klanlar bu durumdan oldukça memnundur.
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Gangreller bu şehri ilk bulan Kandaşların onlar olduğunu iddia eder. Buraya önce onlar varmış, göçleri sırasında bir dinlenme, gerektiğinde toplanma ve ibadet yeri olarak kullanmışlardır. İstanbul’un güzelliği Gangrelleri ilk gördükleri andan itibaren büyüsü altına almış ve bu şehirle garip bir ilişki geliştirmelerine sebep olmuştur. Onlar için burası, bir zamanlar kutsal bir şehirdi. Güzelliğin, denizin, ormanların, kuşların, balıkların, doğanın bütün mucizelerinin buluştuğu, her şeyin ortasındaki bir şehir.
Toreadorlar da Tzimisceler de bu hikayeyi reddeder ve şehri asıl ilk bulanın onlar olduğunu iddia ederler. Gerçek olduğundan emin olunan şey şudur ki, ilk anlarından itibaren şehir bu klanlar arasında bir gerginlik yaratmıştır. Gangreller insan veya kandaş elinin şehrin doğal dokusuna sürülmesine karşıdır ve gerektiğinde pek çok kez bunun için savaşmıştır, Toreadorlar ve Tzimisceler ise bu şehrin dünyanın en güzel şehri olduğunu kabul etmekle birlikte, çiçek bahçeleriyle ya da saraylarla bu şehri daha da güzelleştirme arzusuna kapılmışlardır. Şehirdeki Gangrellerin aksine Toreador ve Tzimisceler bu şehirde yüzlerce yıl bir yere ayrılmadan yaşamış ve istediklerini elde etmişlerdir. İstanbul Gangrellere her zaman hayal kırıklığını ve insanlarla kandaşların doğaya saygısızlıklarını temsil eder.
Şehir tarih boyunca pek çok kez Gangrellerin çeşitli doğayı koruma eylemlerinin sahnesi olmuştur ve bugün aynısı, artık daha çok Ventrueların karşısında olacak şekilde devam eder.
Gangrellerden pek çoğu da yıllar içerisinde bu şehre yerleşmiştir, özellikle 20. yüzyılın ortalarında başlayıp hala devam eden şehirleşme, Gangreller için burayı çok önemli bir savaş alanı haline getirmiştir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Belgrad Ormanı bilinen tarihin tümünde Gangrellere ait olmuştur. Bugün hala Prensin otoritesi altında, Gangreller orada arzu ettikleri gibi yaşayabilirler. Yıllar içinde Belgrad Ormanının küçülmesinin telafisi olarak, son Prens başa geçerken Sarıyer’in de tümünü Gangrellere vermiştir.
Gangreller çoğunlukla ortaklaşa hareket etmez ve modern gecelerde güç getiren sektörlerde koşturmazlar. Fakat bir araya gelmiş gangrellerin ne kadar tehlikeli olabileceğini herkes bilir ve onları kızdırmamaya çalışır. Sayıları giderek artmaktadır ve şehirdeki her sektöre ve bölgeye, az da olsa girmiş olabilirler. Son yıllarda çeşitli motorcu çeteleri halinde örgütlendikleri de görülmüştür.
Diğer Klanlarla İlişkiler
Güçlü klanlara karşı kendilerine yakın bulduklarıyla zaman zaman ittifak yapmaktan çekinmezler. Özellikle Yekler ve Brujahlar ile pek çok kez yan yana yürümüşlerdir. Yeklerin uzaktan kuzenleri olduğunu ve bir Gangrel Methuselahından geldiklerini düşünürler. Özellikle Toreadorlardan ve Tremerelerden nefretleri korkutucudur.
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Giovannilerin şehirdeki varlıkları oldukça iyi bir şekilde kayıt altına alınmıştır. 15. yüzyılda buradaki aile işlerini yürütmek üzere bir Giovanni gelip Galata Kulesine yerleşmiştir. O günden beri de geleneksel olarak asıl aileden birisi her zaman ailenin kıtalararası işlerini halletmek üzere Galata bölgesinde ikame eder.
Fatih’in fethinden sonra Giovanni hem Fatih hem diğer klanlarla anlaşarak buradaki varlığını korumuştur. Bugün Galata Kulesini tutmuyor olsalar da Galata etrafındaki pek çok mülk Giovannilere aittir ve Giovanni temsilcisi hala burada yaşar. Giovanni temsilcileri genellikle birkaç yüzyılda bir değişmektedir.
Daha önceki temsilcilerden birisi şehirde kendi küçük ailesini yaratma iznini hem kendi klanından hem de İstanbul’un o dönemki prensinden almıştır. Bu anlaşma uyarınca Emirgan’daki arazinin bir kısmı bu yeni aileye tahsil edilir. Sonradan ortaya çıktığına göre Giovannilerin aldığı bu arazinin altında, çok eski ve kadim bir tapınak bulunmaktadır. Bu bilgiyi nereden edindikleri bilinmez.
Bu aile günümüzde Galat ailesi olarak bilinir ve hala Emirgan civarında yaşarlar ve buradaki yeraltı tapınağını da üs olarak kullanırlar. Ailenin bir kısmı ölümlülerden, bir kısmıysa yandaşlardan oluşur.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Giovanniler para getirebilecek her alana girerler. Avmler, inşaat projeleri, oteller, limanlar… İstanbuldaki pek çok lüks restoranın onlara ait olduğu bilinir. Mezarlıklar konusunda Prensle yaptıkları anlaşma dolayısıyla pek çok mezarlığın sahibi onlar sayılır. Ayrıca hastaneler ve özellikle morglarda güç kazanmışlardır.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Giovanniler herkesle iyi geçinmeye çalışır. Onlar için öncelikli olan iştir ve bu işin ne olduğu iş işten geçene kadar diğerleri tarafından bilinmez.
-Burada anlatılanlar yalnızca bazı söylentilerin bir araya getirilmiş halidir. Kimileri sizden çok daha farklı şeyler biliyor, ya da sizin bildiklerinizin yanlış olduğunu söylüyor olabilir, ya da sizin bunları bilmeniz de zaman zaman şaşırtıcı olabilir.
Banu Haqim
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Trakyanın Batısı onlara Assamite dese de, İstanbulda her zaman gerçek isimleriyle, yani Banu Haqim ya da Hakim’in Çocukları olarak anıldılar. İstanbul her zaman onlar için en önemli şehirlerden birisi, Batı’ya açılan kapılarıydı.
Şehre ilk gelişleri Ahameniş İmparatorluğunun İstanbul’u fethine, milattan önce 5. yüzyıla kadar dayanır. Fakat kalıcı olamamışlardır ve o dönemin tarihçelerinden bugüne çok az şey kaldığından detaylar bilinmemektedir. Bizans döneminde ise Batıyla iş yapmak için anlaşmalar yapan bir Banu Haqim’in kalıcı olarak İstanbulda kaldığı bilinmektedir, bu kişi o dönemlerde şehirde Başvezir olarak anılıyordu. Bugün hala Banu Haqim’in İstanbuldaki en üst düzey kişisi Başvezir olarak anılmaktadır. (Bugünlerde şehirde Başvezir olarak bilinen üç kişi bulunmaktadır)
Banu Haqim Fetih sırasında Yek ve Gangrellerle güçlerini birleştirerek savaşa Fatih’in yanında girip ödül olarak Üsküdar’ı aldılar ve bugün hala Prensin ve dolayısıyla Camarilla’nın otoritesi altında da olsa, Üsküdar’a hükmediyorlar.
Üsküdar dışında yaşayan da pek çok Assamite bulunmaktadır. İslamı yayma misyonlarını istedikleri yerde sürdürme izinleri vardır. Osmanlı dönemindeki İlmiye sınıfının önemli örneklerinin bir kısmını oluştururlar.
Klan İçi Dinamikler, Fraksiyonlar
Klanın Modern Gecelerdeki bölünmesi İstanbul’daki komünitelerine de yansımıştır.
1- Sadıklar: Sadık oldukları şeyin Haqim ve onun yasaları olduğunu iddia etseler de diğerleri tarafından yalnızca Ur-Shulgi’ye sadık olmakla suçlanıyorlar. Alamut Kalesi onların elinde olduğu ve sayıca en kalabalık grup oldukları için yabancılar tarafından klanın ana fraksiyonu olarak görülürler. İstanbul’da işlerini eskisi gibi sürdürüyor ve diğer klanlardan kontratlar almaya devam ediyorlar.
2- Ayrılıkçılar: Vezirlerin başını çektiği bir grup Ur-Shulgi’nin gelişinin ardından Alamut’u ve yakın bölgeleri terk ederek ana yurtlarından uzaklaştılar ve İstanbul gibi batıya daha yakın, büyük metropollere yerleştiler. Fraksiyon Camarilla’ya katıldığını duyurdu. Galata Mevlevihanesi İstanbul’daki merkezleri. Aynı Sadıklar gibi kontratlar alıp iş yapmaya devam ediyorlar.
3- Son yıllarda 3. bir grubun varlığından ve giderek daha çok güç kazandıklarından bahsediliyor. Resmi olarak kabul etmeseler de özellikle Ayrılıkçılar’dan ya da daha önceki tartışmada tarafsız kalanlardan pek çok Haqim’in Çocuğu bugün, Kurtuluş Hareketi denilen bir örgüte katılan ayrı bir fraksiyon olarak gölgelerin arasında hareket etmekte.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
“Şehrin Müslüman sakinleri Üsküdar'ı bir Kâbe toprağı saymışlar, Museviler tarafından da Kuzguncuk bölgesi Kudüs toprağı diye sıfatlandırılmıştır. Şehrin, Kâbe toprağı sayılmasının sonucu hac yolculuğunun ilk durağı her dönemde Üsküdar'da olmuştur.”
Üsküdar klanın bu şehirdeki tarihi bölgesi olarak kabul görür, bugünlerde Sadıklar tarafından yönetilir. Beyoğlu ve Fatih gibi pek çok bölgede de çeşitli hücre evleri, tekkeler, kuran kursları veya camiler şeklinde örgütlenmektedirler.
Uyuşturucu ve silah ticareti klanın global çaptaki en büyük para kaynaklarındandır. Doğu’dan gelen malların büyük bölümü Mersin gibi limanlardan kontrol edilse de, malların koordinasyonu genellikle İstanbul merkezli anonim şirketlere kadar sürülebilir. Aynı zamanda 20 milyonluk nüfusuyla İstanbul da kendi başına çok büyük bir pazardır ve özellikle uyuşturucu alanında pek çok ürünün tekelini Banu Haqim elinde tutar.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Banu Haqim diğer klanlar tarafından yıllarca hor görüldüğü gibi, bugün de korkunun beslediği bu horgörü sürmektedir.
Sadıklar bunun çözümü olarak diğer hor görülenlerle aralarını iyi tutarlar. Klan yıllarca Yeklerle net olmayan bir ittifak sürdürüp, şehirdeki gücünü bu şekilde sağlamıştır. Nosferatu ile de tarih boyunca iyi bir ilişki yürütmüşlerdir.
Ayrılıkçılar bugünlerde Ventrue, Toreador gibi klanlarla yakınlaşmaktadır.
Önemli Şahsiyetler
Tegyrius: İskender’in ordusunda savaşan bir ölümlüyken Kucaklanmış 5. Jenerasyon, vezir grubundan bir Methuselah. Uzun yıllar Alamut’da görev aldı, Ur-Shulgi’nin gelişiyle beraber kendisine sadık olan Ayrılıkçılar ile birlikte İstanbul’a geldiler ve Üsküdar’a adım atmamaları koşuluyla şehre kabul edildiler. Zaman zaman şehirden belirsiz sebeplerle ayrıldığı bilinmekte. Camarilla’ya katılma işlerini yürüten oydu. Kendisini Banu Haqim’in ilk vezir Baş Hakimi ilan etti ve Camarilla tarafından kabul gördü. Galata Mevlevihanesini üs olarak kullanıyor.
Al-Ashrad: Büyücü kastından, 5. nesil bir Banu Haqim. Eğer hakkında söylenilenler doğruysa, kandaş olmadan önce bile büyüyle uğraşanlardandı. Klanının klasik kararmış görüntüsünün aksine cildi bembeyazdır ve gözleri mavi mavi parlar. Ur-Shulgi’nin dönüşü sırasında başlangıçta Tegyrius ile saf tutmuşsa da bir noktada sebebi bilinmeyen bir şekilde araları bozulmuştur. Hem Sadıkların hem de Ayrılıkçıların onu öldürmek istediği sıkça konuşulan bir dedikodudur, Al-Ashrad’ın şehirde sürekli olarak yer değiştirmesi, kimi zaman aylarca ortadan yok olması da buna bağlanır. Motivasyonu bilinmemektedir.
Trakyanın Batısı onlara Assamite dese de, İstanbulda her zaman gerçek isimleriyle, yani Banu Haqim ya da Hakim’in Çocukları olarak anıldılar. İstanbul her zaman onlar için en önemli şehirlerden birisi, Batı’ya açılan kapılarıydı.
Şehre ilk gelişleri Ahameniş İmparatorluğunun İstanbul’u fethine, milattan önce 5. yüzyıla kadar dayanır. Fakat kalıcı olamamışlardır ve o dönemin tarihçelerinden bugüne çok az şey kaldığından detaylar bilinmemektedir. Bizans döneminde ise Batıyla iş yapmak için anlaşmalar yapan bir Banu Haqim’in kalıcı olarak İstanbulda kaldığı bilinmektedir, bu kişi o dönemlerde şehirde Başvezir olarak anılıyordu. Bugün hala Banu Haqim’in İstanbuldaki en üst düzey kişisi Başvezir olarak anılmaktadır. (Bugünlerde şehirde Başvezir olarak bilinen üç kişi bulunmaktadır)
Banu Haqim Fetih sırasında Yek ve Gangrellerle güçlerini birleştirerek savaşa Fatih’in yanında girip ödül olarak Üsküdar’ı aldılar ve bugün hala Prensin ve dolayısıyla Camarilla’nın otoritesi altında da olsa, Üsküdar’a hükmediyorlar.
Üsküdar dışında yaşayan da pek çok Assamite bulunmaktadır. İslamı yayma misyonlarını istedikleri yerde sürdürme izinleri vardır. Osmanlı dönemindeki İlmiye sınıfının önemli örneklerinin bir kısmını oluştururlar.
Klan İçi Dinamikler, Fraksiyonlar
Klanın Modern Gecelerdeki bölünmesi İstanbul’daki komünitelerine de yansımıştır.
1- Sadıklar: Sadık oldukları şeyin Haqim ve onun yasaları olduğunu iddia etseler de diğerleri tarafından yalnızca Ur-Shulgi’ye sadık olmakla suçlanıyorlar. Alamut Kalesi onların elinde olduğu ve sayıca en kalabalık grup oldukları için yabancılar tarafından klanın ana fraksiyonu olarak görülürler. İstanbul’da işlerini eskisi gibi sürdürüyor ve diğer klanlardan kontratlar almaya devam ediyorlar.
2- Ayrılıkçılar: Vezirlerin başını çektiği bir grup Ur-Shulgi’nin gelişinin ardından Alamut’u ve yakın bölgeleri terk ederek ana yurtlarından uzaklaştılar ve İstanbul gibi batıya daha yakın, büyük metropollere yerleştiler. Fraksiyon Camarilla’ya katıldığını duyurdu. Galata Mevlevihanesi İstanbul’daki merkezleri. Aynı Sadıklar gibi kontratlar alıp iş yapmaya devam ediyorlar.
3- Son yıllarda 3. bir grubun varlığından ve giderek daha çok güç kazandıklarından bahsediliyor. Resmi olarak kabul etmeseler de özellikle Ayrılıkçılar’dan ya da daha önceki tartışmada tarafsız kalanlardan pek çok Haqim’in Çocuğu bugün, Kurtuluş Hareketi denilen bir örgüte katılan ayrı bir fraksiyon olarak gölgelerin arasında hareket etmekte.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
“Şehrin Müslüman sakinleri Üsküdar'ı bir Kâbe toprağı saymışlar, Museviler tarafından da Kuzguncuk bölgesi Kudüs toprağı diye sıfatlandırılmıştır. Şehrin, Kâbe toprağı sayılmasının sonucu hac yolculuğunun ilk durağı her dönemde Üsküdar'da olmuştur.”
Üsküdar klanın bu şehirdeki tarihi bölgesi olarak kabul görür, bugünlerde Sadıklar tarafından yönetilir. Beyoğlu ve Fatih gibi pek çok bölgede de çeşitli hücre evleri, tekkeler, kuran kursları veya camiler şeklinde örgütlenmektedirler.
Uyuşturucu ve silah ticareti klanın global çaptaki en büyük para kaynaklarındandır. Doğu’dan gelen malların büyük bölümü Mersin gibi limanlardan kontrol edilse de, malların koordinasyonu genellikle İstanbul merkezli anonim şirketlere kadar sürülebilir. Aynı zamanda 20 milyonluk nüfusuyla İstanbul da kendi başına çok büyük bir pazardır ve özellikle uyuşturucu alanında pek çok ürünün tekelini Banu Haqim elinde tutar.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Banu Haqim diğer klanlar tarafından yıllarca hor görüldüğü gibi, bugün de korkunun beslediği bu horgörü sürmektedir.
Sadıklar bunun çözümü olarak diğer hor görülenlerle aralarını iyi tutarlar. Klan yıllarca Yeklerle net olmayan bir ittifak sürdürüp, şehirdeki gücünü bu şekilde sağlamıştır. Nosferatu ile de tarih boyunca iyi bir ilişki yürütmüşlerdir.
Ayrılıkçılar bugünlerde Ventrue, Toreador gibi klanlarla yakınlaşmaktadır.
Önemli Şahsiyetler
Tegyrius: İskender’in ordusunda savaşan bir ölümlüyken Kucaklanmış 5. Jenerasyon, vezir grubundan bir Methuselah. Uzun yıllar Alamut’da görev aldı, Ur-Shulgi’nin gelişiyle beraber kendisine sadık olan Ayrılıkçılar ile birlikte İstanbul’a geldiler ve Üsküdar’a adım atmamaları koşuluyla şehre kabul edildiler. Zaman zaman şehirden belirsiz sebeplerle ayrıldığı bilinmekte. Camarilla’ya katılma işlerini yürüten oydu. Kendisini Banu Haqim’in ilk vezir Baş Hakimi ilan etti ve Camarilla tarafından kabul gördü. Galata Mevlevihanesini üs olarak kullanıyor.
Al-Ashrad: Büyücü kastından, 5. nesil bir Banu Haqim. Eğer hakkında söylenilenler doğruysa, kandaş olmadan önce bile büyüyle uğraşanlardandı. Klanının klasik kararmış görüntüsünün aksine cildi bembeyazdır ve gözleri mavi mavi parlar. Ur-Shulgi’nin dönüşü sırasında başlangıçta Tegyrius ile saf tutmuşsa da bir noktada sebebi bilinmeyen bir şekilde araları bozulmuştur. Hem Sadıkların hem de Ayrılıkçıların onu öldürmek istediği sıkça konuşulan bir dedikodudur, Al-Ashrad’ın şehirde sürekli olarak yer değiştirmesi, kimi zaman aylarca ortadan yok olması da buna bağlanır. Motivasyonu bilinmemektedir.
Brujah
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Şehirdeki Brujah izleri Bizans’ın öncesine, Dionisos ve Pythagoras kültlerine dek uzansa da Brujahlar son yüzyıllara kadar şehrin sahnesinde önemli bir rol edinememişlerdir. Şehirleşmenin arttığı son yıllardaysa en hızlı yükselen ve sayısı artan klanlardan birisi olmuşlardır.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Modern gecelerde Kadıköy, klanın İstanbul’daki merkezi olagelmiştir. Kadıköy’ün bugünkü popüler durumuna gelmesinde Brujah’ın etkileri yadsınamaz. Kendi isyankar doğalarını, bu ilçeye ve ilçenin ölümlülerine de geçirmenin bir yolunu bulmuşlardır.
Hem Kadıköy’de hem de diğer tüm ilçelerde, Brujahlara rastlamak mümkündür. Gece kulüpleri, spor salonları, beach kulüpler gibi yerlerde organize olurlar. Gece sessizce graffiti yapılan bir duvar başında, geceleri sarhoş kavgalarının içerisinde ya da yeraltında yerini az kişinin bildiği rave clublarda onlara rastlanabilir.
Hem teknolojiyle alakalı alanlarda, hem de yazarlık gibi entelektüel mesleklerde zaman içerisinde güç kazanmışlardır. Diğerlerinden daha geç başlamış olmaları, onları kamçılar.
Diğer Klanlarla İlişkileri
İstanbul Brujah’ı Kadıköy’de Anarch’a desteğini açık açık ifade eder ve orada kendi kurallarıyla yaşar. Bu durum en başından itibaren Camarilla klanlarını rahatsız etmektedir, fakat bu durum kırılgan İstanbul Barışının bir parçasıdır, bu sebeple buna karşı sert hamlelerde bulunulmaz.
Brujahlar pek çok konuda Yekler ya da Banu Haqim gibi klanlarla, Venture, Toreador ya da Tremerelerin aleyhine ittifaklar kurarlar. İstanbulun fethinde bir grup Brujah’ın Fatih’in tarafında olduğu anlatılagelmektedir ve klanın diğer klanlarla ilişkileri o günlerden beri de düzelmemiştir ve diplomasi diken üstündedir.
Şehirdeki Brujah izleri Bizans’ın öncesine, Dionisos ve Pythagoras kültlerine dek uzansa da Brujahlar son yüzyıllara kadar şehrin sahnesinde önemli bir rol edinememişlerdir. Şehirleşmenin arttığı son yıllardaysa en hızlı yükselen ve sayısı artan klanlardan birisi olmuşlardır.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Modern gecelerde Kadıköy, klanın İstanbul’daki merkezi olagelmiştir. Kadıköy’ün bugünkü popüler durumuna gelmesinde Brujah’ın etkileri yadsınamaz. Kendi isyankar doğalarını, bu ilçeye ve ilçenin ölümlülerine de geçirmenin bir yolunu bulmuşlardır.
Hem Kadıköy’de hem de diğer tüm ilçelerde, Brujahlara rastlamak mümkündür. Gece kulüpleri, spor salonları, beach kulüpler gibi yerlerde organize olurlar. Gece sessizce graffiti yapılan bir duvar başında, geceleri sarhoş kavgalarının içerisinde ya da yeraltında yerini az kişinin bildiği rave clublarda onlara rastlanabilir.
Hem teknolojiyle alakalı alanlarda, hem de yazarlık gibi entelektüel mesleklerde zaman içerisinde güç kazanmışlardır. Diğerlerinden daha geç başlamış olmaları, onları kamçılar.
Diğer Klanlarla İlişkileri
İstanbul Brujah’ı Kadıköy’de Anarch’a desteğini açık açık ifade eder ve orada kendi kurallarıyla yaşar. Bu durum en başından itibaren Camarilla klanlarını rahatsız etmektedir, fakat bu durum kırılgan İstanbul Barışının bir parçasıdır, bu sebeple buna karşı sert hamlelerde bulunulmaz.
Brujahlar pek çok konuda Yekler ya da Banu Haqim gibi klanlarla, Venture, Toreador ya da Tremerelerin aleyhine ittifaklar kurarlar. İstanbulun fethinde bir grup Brujah’ın Fatih’in tarafında olduğu anlatılagelmektedir ve klanın diğer klanlarla ilişkileri o günlerden beri de düzelmemiştir ve diplomasi diken üstündedir.
Set'in Takipçileri
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
İstanbul, çok uzun yıllardır küçük bir Set’in Çocukları nüfusuna ev sahipliği yapar. Bu durum Fatih gelmeden önce olduğu gibi, bugün de devam etmektedir. Setler İstanbul’u ticaret yollarının ortasındaki bir yer ve kalabalık bir pazar olarak görürler ve şehirdeki devasa güçten kendilerine alabildiklerini alırlar. Şehrin karanlık işlerinde de sık sık Setlerin izlerine rastlanılabilir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Sarıyer’de boğaz manzaralı bir otel, Bağcılar’da depo katında bir sentetik uyuşturucu tesisi, Kapalı Çarşı’da bir sarraf ya da Kadıköy’de bir yat kulübü. Setlere çok farklı yerlerde rastlamak mümkünse de en yaygın oldukları yer Tarlabaşıdır. Bu semtteki gayrimenkulleri bölgenin kötü repütasyonuna binaen çok ucuz bir fiyata satın almış ve hala kullanmaktadırlar.
Followers of Set çok çeşitli alanlarda çalışır ve genellikle ana sahaları ekonomik getirinin yüksek olduğu sektörlerdir. Banu Haqim ile anlaşmaları doğrultusunda sentetik uyuşturucunun hem yurt dışına ticareti hem de İstanbul’da satımında rol oynarlar. Ayrıca kıtalararası insan ve tarihi eser kaçakçılığında İstanbul’daki konumları önemli bir görev görür.
İstanbulda çeşitli bankaların, hastanelerin ya da şirketlerin yatırımcılarının izleri Setlere kadar sürülebilir.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Başkalarının işlerinden uzak dururlar kendilerine de aynısının yapılmasını beklerler. Diğer klanlar bu durumdan oldukça memnundur.
Gangrel
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Gangreller bu şehri ilk bulan Kandaşların onlar olduğunu iddia eder. Buraya önce onlar varmış, göçleri sırasında bir dinlenme, gerektiğinde toplanma ve ibadet yeri olarak kullanmışlardır. İstanbul’un güzelliği Gangrelleri ilk gördükleri andan itibaren büyüsü altına almış ve bu şehirle garip bir ilişki geliştirmelerine sebep olmuştur. Onlar için burası, bir zamanlar kutsal bir şehirdi. Güzelliğin, denizin, ormanların, kuşların, balıkların, doğanın bütün mucizelerinin buluştuğu, her şeyin ortasındaki bir şehir.
Toreadorlar da Tzimisceler de bu hikayeyi reddeder ve şehri asıl ilk bulanın onlar olduğunu iddia ederler. Gerçek olduğundan emin olunan şey şudur ki, ilk anlarından itibaren şehir bu klanlar arasında bir gerginlik yaratmıştır. Gangreller insan veya kandaş elinin şehrin doğal dokusuna sürülmesine karşıdır ve gerektiğinde pek çok kez bunun için savaşmıştır, Toreadorlar ve Tzimisceler ise bu şehrin dünyanın en güzel şehri olduğunu kabul etmekle birlikte, çiçek bahçeleriyle ya da saraylarla bu şehri daha da güzelleştirme arzusuna kapılmışlardır. Şehirdeki Gangrellerin aksine Toreador ve Tzimisceler bu şehirde yüzlerce yıl bir yere ayrılmadan yaşamış ve istediklerini elde etmişlerdir. İstanbul Gangrellere her zaman hayal kırıklığını ve insanlarla kandaşların doğaya saygısızlıklarını temsil eder.
Şehir tarih boyunca pek çok kez Gangrellerin çeşitli doğayı koruma eylemlerinin sahnesi olmuştur ve bugün aynısı, artık daha çok Ventrueların karşısında olacak şekilde devam eder.
Gangrellerden pek çoğu da yıllar içerisinde bu şehre yerleşmiştir, özellikle 20. yüzyılın ortalarında başlayıp hala devam eden şehirleşme, Gangreller için burayı çok önemli bir savaş alanı haline getirmiştir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Belgrad Ormanı bilinen tarihin tümünde Gangrellere ait olmuştur. Bugün hala Prensin otoritesi altında, Gangreller orada arzu ettikleri gibi yaşayabilirler. Yıllar içinde Belgrad Ormanının küçülmesinin telafisi olarak, son Prens başa geçerken Sarıyer’in de tümünü Gangrellere vermiştir.
Gangreller çoğunlukla ortaklaşa hareket etmez ve modern gecelerde güç getiren sektörlerde koşturmazlar. Fakat bir araya gelmiş gangrellerin ne kadar tehlikeli olabileceğini herkes bilir ve onları kızdırmamaya çalışır. Sayıları giderek artmaktadır ve şehirdeki her sektöre ve bölgeye, az da olsa girmiş olabilirler. Son yıllarda çeşitli motorcu çeteleri halinde örgütlendikleri de görülmüştür.
Diğer Klanlarla İlişkiler
Güçlü klanlara karşı kendilerine yakın bulduklarıyla zaman zaman ittifak yapmaktan çekinmezler. Özellikle Yekler ve Brujahlar ile pek çok kez yan yana yürümüşlerdir. Yeklerin uzaktan kuzenleri olduğunu ve bir Gangrel Methuselahından geldiklerini düşünürler. Özellikle Toreadorlardan ve Tremerelerden nefretleri korkutucudur.
Giovanni
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Giovannilerin şehirdeki varlıkları oldukça iyi bir şekilde kayıt altına alınmıştır. 15. yüzyılda buradaki aile işlerini yürütmek üzere bir Giovanni gelip Galata Kulesine yerleşmiştir. O günden beri de geleneksel olarak asıl aileden birisi her zaman ailenin kıtalararası işlerini halletmek üzere Galata bölgesinde ikame eder.
Fatih’in fethinden sonra Giovanni hem Fatih hem diğer klanlarla anlaşarak buradaki varlığını korumuştur. Bugün Galata Kulesini tutmuyor olsalar da Galata etrafındaki pek çok mülk Giovannilere aittir ve Giovanni temsilcisi hala burada yaşar. Giovanni temsilcileri genellikle birkaç yüzyılda bir değişmektedir.
Daha önceki temsilcilerden birisi şehirde kendi küçük ailesini yaratma iznini hem kendi klanından hem de İstanbul’un o dönemki prensinden almıştır. Bu anlaşma uyarınca Emirgan’daki arazinin bir kısmı bu yeni aileye tahsil edilir. Sonradan ortaya çıktığına göre Giovannilerin aldığı bu arazinin altında, çok eski ve kadim bir tapınak bulunmaktadır. Bu bilgiyi nereden edindikleri bilinmez.
Bu aile günümüzde Galat ailesi olarak bilinir ve hala Emirgan civarında yaşarlar ve buradaki yeraltı tapınağını da üs olarak kullanırlar. Ailenin bir kısmı ölümlülerden, bir kısmıysa yandaşlardan oluşur.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Giovanniler para getirebilecek her alana girerler. Avmler, inşaat projeleri, oteller, limanlar… İstanbuldaki pek çok lüks restoranın onlara ait olduğu bilinir. Mezarlıklar konusunda Prensle yaptıkları anlaşma dolayısıyla pek çok mezarlığın sahibi onlar sayılır. Ayrıca hastaneler ve özellikle morglarda güç kazanmışlardır.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Giovanniler herkesle iyi geçinmeye çalışır. Onlar için öncelikli olan iştir ve bu işin ne olduğu iş işten geçene kadar diğerleri tarafından bilinmez.
Lasombra
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Lasombra bu şehirde hiçbir zaman çok güçlü olamadı. Sabbat’ın kurulmasından sonra bu şehirdeki varlıkları tamamen yasaklandı. Zaman zaman şehre gizlice sızan, ya da şehre baskınlar düzenleyen Lasombralara rastlansa da, bu şehirde bilinen bir varlıkları bulunmamakta.
Bir zamanlar bu şehirde yaşayan Lasombraların mallarına diğer klanların çökmesi üzerine Lasombra’nın bu şehri lanetlediği ve baskınların sonsuza kadar hiçbir zaman bitmeyeceği, şehrin hiçbir zaman tamamen güvende olamayacağı rivayet edilmekte.
Lasombra bu şehirde hiçbir zaman çok güçlü olamadı. Sabbat’ın kurulmasından sonra bu şehirdeki varlıkları tamamen yasaklandı. Zaman zaman şehre gizlice sızan, ya da şehre baskınlar düzenleyen Lasombralara rastlansa da, bu şehirde bilinen bir varlıkları bulunmamakta.
Bir zamanlar bu şehirde yaşayan Lasombraların mallarına diğer klanların çökmesi üzerine Lasombra’nın bu şehri lanetlediği ve baskınların sonsuza kadar hiçbir zaman bitmeyeceği, şehrin hiçbir zaman tamamen güvende olamayacağı rivayet edilmekte.
Malkavian
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Malkavianların ilk kez şehre ne zaman geldikleri bilinmese de, Bizans’dan önce bile burada oldukları, fakat dikkat çekmekten kaçındıkları düşünülüyor. İstanbulun hem “delisinin” hem “velisinin” çok olduğu söylenir, Malkavianlar pek çok zaman bu iki role de soyunurlar. Şehirde ortak bir ajandaları olmadığı varsayılır ve genelde Prens ya da Camarilla’nın kararı neyse ona uyarlar. Her meslekte ya da her bölgede onlara rastlamak mümkündür.
Önemli Şahsiyetler
Tryphosa: Kartaca’nın düşüşünün ve Great Prank’in baş sorumlularından, kadim bir Malkavian bilgesi ve kahini. Torpor’dan 10 yıl kadar önce kurtulduğu, peşindekilerden kaçıp İstanbul’a sığındığı ve Prens tarafından kabul edildiği biliniyor. Söylentilere göre geldiği gibi de klanın kontrolünü eline aldı. Fakat gerçek amaçları ve nerede kaldığı bilinmiyor.
Tarihçi: Bizans döneminde İmparatorların falına bakmış ve İmparatorluğun geleceğini şekillendirmiş bir kahin. İstanbul hakkında en çok şeyi bilenin o olduğu söylenir. “Kırık Tüy Kalemleri” adlı 13 parşömenden oluşan kehanetleri ile Dünya çapında ünlenmiştir. Bu parşömenlerde İstanbul’un kaderinin çoktan belirlendiği söylenir fakat parçalar dağılmıştır ve bir araya getirilmeden manalı bir anlam çıkarılamaz. Pek çok kişi onun falına bakmasını isteyerek şehre gelir, fakat onu bulmak zordur. Yalnızca o sizi bulmak isterse bulunabileceği söylenir. İstanbul’un tarihini hala kaydetmeye devam eder.
Malkavianların ilk kez şehre ne zaman geldikleri bilinmese de, Bizans’dan önce bile burada oldukları, fakat dikkat çekmekten kaçındıkları düşünülüyor. İstanbulun hem “delisinin” hem “velisinin” çok olduğu söylenir, Malkavianlar pek çok zaman bu iki role de soyunurlar. Şehirde ortak bir ajandaları olmadığı varsayılır ve genelde Prens ya da Camarilla’nın kararı neyse ona uyarlar. Her meslekte ya da her bölgede onlara rastlamak mümkündür.
Önemli Şahsiyetler
Tryphosa: Kartaca’nın düşüşünün ve Great Prank’in baş sorumlularından, kadim bir Malkavian bilgesi ve kahini. Torpor’dan 10 yıl kadar önce kurtulduğu, peşindekilerden kaçıp İstanbul’a sığındığı ve Prens tarafından kabul edildiği biliniyor. Söylentilere göre geldiği gibi de klanın kontrolünü eline aldı. Fakat gerçek amaçları ve nerede kaldığı bilinmiyor.
Tarihçi: Bizans döneminde İmparatorların falına bakmış ve İmparatorluğun geleceğini şekillendirmiş bir kahin. İstanbul hakkında en çok şeyi bilenin o olduğu söylenir. “Kırık Tüy Kalemleri” adlı 13 parşömenden oluşan kehanetleri ile Dünya çapında ünlenmiştir. Bu parşömenlerde İstanbul’un kaderinin çoktan belirlendiği söylenir fakat parçalar dağılmıştır ve bir araya getirilmeden manalı bir anlam çıkarılamaz. Pek çok kişi onun falına bakmasını isteyerek şehre gelir, fakat onu bulmak zordur. Yalnızca o sizi bulmak isterse bulunabileceği söylenir. İstanbul’un tarihini hala kaydetmeye devam eder.
Nosferatu
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Hem İstanbul’un yeraltı dünyası, hem de Nosferatu çok eskilere dayanır ve ikisinin de doğru dürüst bir kaydı tutulmamıştır. Nosferatular şehrin az umursanan fakat en önemli klanlarından birisidir. Yerin üstünde neler olduğunu umursamadan yüzlerce yıldır şehirde yaşamış ve yeryüzünün olaylarının ve cihadın çoğunun uzağında kalmayı başarmışlardır. Yine de zaman zaman bazı Nosferatular yeryüzüne ve orada oynanan oyuna dahil olmayı seçerler.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Bugünlerde tarihi yarımada olarak anılan bölge bin yıldan uzun süredir bir İmparatorluk başkentidir ve şehrin üstü gelişirken, altı da giderek derinlere inmiş, birbirine tünellerle bağlanan bir galeriler şehri inşa edilmiştir. İstanbul’un yeraltı şehrinin Dünyadaki en büyük örneği olduğu iddia edilir ve Nosferatular işte buranın gerçek efendileridir.
Tarihi yarımadanın yanı sıra, Kadıköy, Üsküdar, Adalar, Fatih gibi pek çok bölgede kökeni eskiye dayanan yeraltı bölgeleri, sarnıçlar, tüneller bulunur. Sonradan inşa edilen metro, füniküler ve marmaray alanları bu bölgeleri daha da genişletmiştir. Bu bölgelerde Nosferatu dışında da varlıkların dolaştığı her zaman anlatılagelmiştir, Nosferatular gerçeği çok iyi bir sır olarak saklarlar.
Nosferatular yeraltının olduğu gibi, şehrin sırlarının da efendileridir. Onlar görülmeyeni görür, sessizce fısıldananı duyar, saklananın yerini bilir. Bunu da çıkarlarına kullanmayı çok iyi bilirler. Nosferatular bu sırları doğru kulaklara söyler, ya da en yüksek fiyata satar. Doğru şeyleri duyacaklarından emin olurlar.
Şehrin pek çok pis işi Nosferatulara emanet edilmiştir. İstanbulun herhangi bir bölgesinde onlara rastlamak mümkündür. Vampirlerin ihtiyaçları olan kana, silahlara ya da diğer yasadışı maddelere kolayca ulaşabildiklerinden emin olurlar.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Nosferatular çok eskilerden beri bölgedeki hem Banu Haqim hem de Yeklerle iyi anlaşmışlardır. Tam olarak da bu sebepten bölgedeki Ventrue ve Toreador ile de araları hiçbir zaman iyi olmamıştır. Yine de Nosferatuların tam olarak dostları ya da düşmanları olduğunu söylemek zordur, herkes onlarla iş yapmak zorundadır ve onlar da herkesi kabul eder.
Önemli Şahsiyetler
Leo Konstantinos: Bizans döneminden beri tarihi yarımadanın cehenneme kadar indiği söylenen tünellerinin bekçisi olan, efsanevi bir figürdür. Prens her kimse her zaman ona sadık kalmıştır. 5. nesil olduğu düşünülür. İstanbul’un koruyucusu olarak addedilir. Zaman zaman önemli bir tehdit hissettiğinde Prens’e ve şehre yardımcı olmak için tünelleri terk edebilir. Nosferatuların şehirde kabul edilmesini sağlayan ve Nosferatu klişelerini yıkan bir figür olmuştur. Meclis’te Şehrin Muhafızı lakabıyla bir koltuğu bulunur fakat toplantılara nadiren katılır.
Hem İstanbul’un yeraltı dünyası, hem de Nosferatu çok eskilere dayanır ve ikisinin de doğru dürüst bir kaydı tutulmamıştır. Nosferatular şehrin az umursanan fakat en önemli klanlarından birisidir. Yerin üstünde neler olduğunu umursamadan yüzlerce yıldır şehirde yaşamış ve yeryüzünün olaylarının ve cihadın çoğunun uzağında kalmayı başarmışlardır. Yine de zaman zaman bazı Nosferatular yeryüzüne ve orada oynanan oyuna dahil olmayı seçerler.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Bugünlerde tarihi yarımada olarak anılan bölge bin yıldan uzun süredir bir İmparatorluk başkentidir ve şehrin üstü gelişirken, altı da giderek derinlere inmiş, birbirine tünellerle bağlanan bir galeriler şehri inşa edilmiştir. İstanbul’un yeraltı şehrinin Dünyadaki en büyük örneği olduğu iddia edilir ve Nosferatular işte buranın gerçek efendileridir.
Tarihi yarımadanın yanı sıra, Kadıköy, Üsküdar, Adalar, Fatih gibi pek çok bölgede kökeni eskiye dayanan yeraltı bölgeleri, sarnıçlar, tüneller bulunur. Sonradan inşa edilen metro, füniküler ve marmaray alanları bu bölgeleri daha da genişletmiştir. Bu bölgelerde Nosferatu dışında da varlıkların dolaştığı her zaman anlatılagelmiştir, Nosferatular gerçeği çok iyi bir sır olarak saklarlar.
Nosferatular yeraltının olduğu gibi, şehrin sırlarının da efendileridir. Onlar görülmeyeni görür, sessizce fısıldananı duyar, saklananın yerini bilir. Bunu da çıkarlarına kullanmayı çok iyi bilirler. Nosferatular bu sırları doğru kulaklara söyler, ya da en yüksek fiyata satar. Doğru şeyleri duyacaklarından emin olurlar.
Şehrin pek çok pis işi Nosferatulara emanet edilmiştir. İstanbulun herhangi bir bölgesinde onlara rastlamak mümkündür. Vampirlerin ihtiyaçları olan kana, silahlara ya da diğer yasadışı maddelere kolayca ulaşabildiklerinden emin olurlar.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Nosferatular çok eskilerden beri bölgedeki hem Banu Haqim hem de Yeklerle iyi anlaşmışlardır. Tam olarak da bu sebepten bölgedeki Ventrue ve Toreador ile de araları hiçbir zaman iyi olmamıştır. Yine de Nosferatuların tam olarak dostları ya da düşmanları olduğunu söylemek zordur, herkes onlarla iş yapmak zorundadır ve onlar da herkesi kabul eder.
Önemli Şahsiyetler
Leo Konstantinos: Bizans döneminden beri tarihi yarımadanın cehenneme kadar indiği söylenen tünellerinin bekçisi olan, efsanevi bir figürdür. Prens her kimse her zaman ona sadık kalmıştır. 5. nesil olduğu düşünülür. İstanbul’un koruyucusu olarak addedilir. Zaman zaman önemli bir tehdit hissettiğinde Prens’e ve şehre yardımcı olmak için tünelleri terk edebilir. Nosferatuların şehirde kabul edilmesini sağlayan ve Nosferatu klişelerini yıkan bir figür olmuştur. Meclis’te Şehrin Muhafızı lakabıyla bir koltuğu bulunur fakat toplantılara nadiren katılır.
Ravnos
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
1660 yılında çıkan ve şehrin üçte ikisini yok eden büyük yangında parmakları olduğu gerekçesiyle bütün Ravnos şehirden sürülmüş ve girişleri yasaklanmıştır. Sonraki yüzyılda halklarına getirilen bu yasağı kabul etmeyen Ravnoslarla şehirdeki Prens bir savaşa tutuşur, savaşın sonundaysa bir anlaşmaya varılır. Bu anlaşmaya göre Ravnoslar şehre yerleşmeyecek ve 1 haftadan uzun süre şehirde kalmayacaklardır. Bunun karşılığında da Prens şehre girip çıkan Ravnoslara karışmayacaktır.
1660’dan önce şehirde bazı önemli Ravnoslar bulunmuş olsa da o günden beri şehirde önemli bir varlıkları olmamıştır. Zaman zaman şehre gelen Ravnoslar işlerini halleder ve yolculuklarına devam ederler. Bugünlerde şehrin kalabalığında Ravnosların şehre giriş yasağı bir kez daha teoride olmasa da pratikte kalkmıştır. Kimse şehirde uzun süre kalan Ravnosları yanlış kişinin ayağına basmadıkları sürece şehirden kovmaya çalışmaz.
1660 yılında çıkan ve şehrin üçte ikisini yok eden büyük yangında parmakları olduğu gerekçesiyle bütün Ravnos şehirden sürülmüş ve girişleri yasaklanmıştır. Sonraki yüzyılda halklarına getirilen bu yasağı kabul etmeyen Ravnoslarla şehirdeki Prens bir savaşa tutuşur, savaşın sonundaysa bir anlaşmaya varılır. Bu anlaşmaya göre Ravnoslar şehre yerleşmeyecek ve 1 haftadan uzun süre şehirde kalmayacaklardır. Bunun karşılığında da Prens şehre girip çıkan Ravnoslara karışmayacaktır.
1660’dan önce şehirde bazı önemli Ravnoslar bulunmuş olsa da o günden beri şehirde önemli bir varlıkları olmamıştır. Zaman zaman şehre gelen Ravnoslar işlerini halleder ve yolculuklarına devam ederler. Bugünlerde şehrin kalabalığında Ravnosların şehre giriş yasağı bir kez daha teoride olmasa da pratikte kalkmıştır. Kimse şehirde uzun süre kalan Ravnosları yanlış kişinin ayağına basmadıkları sürece şehirden kovmaya çalışmaz.
Toreador
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Toreador İstanbul’u en çok sahiplenen, onun büyüsüne en çok kapılmış olan ve ona kendinden en çok şey katan klandır. Şehirdeki varlıklarının şehrin pagan dönemine kadar uzandığını anlatırlar. Söylediklerine göre şehir bir zamanlar küçük bir tüccar kasabasıyken ve nüfusu sarhoş denizcilerle onların yatağını ısıtan orospulardan oluşurken de Toreadorlar buradaydı, onlarla beraber içtiler ve seviştiler.
Toreadorların iddiasına göre bugün hala devam eden Dionisos ayinleri (yalnızca ölümlü ve ölümsüz kadınların katılabildiği, müzikler, danslar ve orgyler eşliğinde yapılan ve üç gece süren ayinler) binlerce yıldır Toreadorların inisiyatifiyle İstanbul’un tepelerinde gerçekleştirilmektedir.
I. Konstantin’in burayı Nova Roma ilan edişine kadar, Toreadorlar şehrin tartışmasız hakimiydiler. Ventrueların buraya gelişini ise bir fırsat olarak gördüler ve bugün bildiğimiz anlamıyla şehrin yaratımına başladılar. Ventrueların Roması gibi, burası da diğer her klandan kandaşı barındıran ama Toreadorlara ait bir metropol olacaktı. Tzimisce göçünün de ardından şehirde oldukça yüksek bir Kandaş nüfusu vardı, Toreadorlar da Ventrue ve Tzimiscelerle birlikte, şehrin yöneticileriydiler. Constantinople o yıllarda gerçekten de dünyanın başkentiydi ve bütün yollar ona çıkıyordu. Bu yeni Pax Byzantia’nın mimarları da kuşkusuz Toreadorlardı. Şehri bugün hala bir kısmı kalmış olan anıtlarla doldurdular. İsa’nın beşiği dahil Hristiyanlığın en önemli sembollerini, en iyi ressamların tablolarını, İznik’in çinilerini, antik dünyanın kadim bilgilerini buraya topladılar.
Toreador hayallerinin ilk yıkılışı Latin İstilası oldu. Özenle büyüttükleri şehir düştü. Topladıkları çalındı. İlerleyen yıllarda Toreador hayalleri tekrar ve tekrar yıkılmaya devam etti. Bizans giderek gücünü kaybetti. Fatih İstanbul’u fethetti. Büyük depremler ve yangınlar İstanbul’u vurdu. İngiliz gemileri şehre yanaşıp bir işgal ortamı da onlar yarattı. Başkent İstanbul olmaktan çıktı. Beton yığınları İstanbul’un güzelliğini parçalayarak şehrin ortasından göğe doğru yükseldi.
İstanbul’un tarihi Toreadorlar için acıklıdır. Fakat Toreador her şeye rağmen şehirde kaldı. Özellikle Fatih’in fethi sırasında pek çok kandaş İtalya gibi ülkelere kaçsa da, Toreadorlardan gidenlerin oranı azdı, gidenlerin de önemli bir kısmı sonradan buraya geri döndü. Şehri öylesine bir aşkla sevdiler ve anlattılar ki, dünyanın dört bir yanından diğer Toreadorlar da şehre akmaya devam ettiler. İşte bu sebeple, insan dünyasının İstanbulunda Ermeniler, Rumlar, Gürcüler, Fransızlar, Levantenler azalmış ya da kısıtlı alanlara hapsolmuş olsalar da, İstanbul’un gecesi hala o eski mozaikliğinden az şey kaybetmiştir. Şehirdeki temel çatışmalardan birini de bu oluşturur. Şehre sonradan gelen fakat sayıca kalabalık Banu Haqim ve Yeklerin karşısında Toreadorların başını çektiği bir grup, binlerce yıllık geleneklerini sürdürmeye devam etmektedir. İstanbul bütün kültürlerin ve bütün grupların bir arada kaynadığı bir potadır, belki de Toreadorun bu şehre bu kadar bağlanmasının sebebi de ilk günden beri budur. Kim bilir. Zira şehir, ilk günlerinden itibaren dışarıdan sürekli gelenlerle doludur.
Bizans döneminden itibaren bütün Prensler Toreadorlar ile bir orta yol bulmak zorunda kalmıştır. Hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde aynı zorunluluk devam etmiştir. Bizans döneminin önemli bir kısmında şehir üçlü bir yönetimle idare edilmiştir. (Toreador, Ventrue, Tzimisce) Osmanlı döneminin çoğunda ve bugün halen Ventruelar, Yeklere ve diğerlerine karşı Toreadorların desteğini alarak şehirdeki hakimiyetlerini sürdürürler. Bab-ı Ali baskınıyla değişen ve yeni gelen Prens, bir Toreador ile evlenerek şehirdeki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır, bugün hala İstanbul Barışı bu evliliğin üzerine kuruludur. Prens’in karısına Prenses denir ve bazıları şehrin gerçek yöneticisinin o olduğunu iddia eder.
Klan İçi Dinamikler, Fraksiyonlar
Toreadorlar dışarıya bütünlüklü bir yapı gibi gözükmeye çalışsa da şehirdeki uzun yıllara dayanan geçmişleri onları çeşitli parçalara bölmüştür. Dışarıdan bakan birisi bu ayrımların önemli olmadığını düşünebilir, fakat kendi aralarındaki politikada bu önemli bir etkendir. Toreadorların kendi içindeki bölünmeler, İstabul’un katman katman yapısını da ortaya serer.
İkonoklastlar: Onların bir kısmı Bizans döneminden, bir kısmı da daha da öncesinden kalmadır. Bir kısmı hıristiyanken bir kısmı pagandır. Melankolik olarak bilinirler. Onlar şehrin geçmişinin canlı anıtlarıdırlar. Şehrin kendisi dışındaki her şeyin gelip geçici olduğunu bilir, Levantenleri Züppe bulurlar. Onlar için asıl kutsal olan şehrin kendisidir. Üzerindekilerse gelip geçici, izlenmesi hoş bir dokudan ibarettir. Sayıları azdır, şehrin kimsenin bilmediği sırlarını bilir, yalılarda ya da apartman dairelerinde değil, eski kiliselerin altındaki mahzenler ya da yeraltı sarnıçları gibi yerlerde yaşarlar.
Enderuniler: Çoğunluğu Osmanlı dönemi tebaası iken kucaklanmış kandaşlar. Geneli müslümandır. Hat, minyatür, divan şiiri, klasik türk müziği gibi alanlarla ilgilenirler. Uzun yıllar İkonoklastlar ile çekişmişlerdir. Bugünlerdeyse artık kendilerini şehrin yeni çocuklarından çok, İkonoklastlara yakın görürler. Üsküdar ve tarihi yarımada bölgelerinde yaşarlar. Çoğunluğu erkektir.
Levantenler: 19. yüzyılda ya da 20. yüzyılın sonunda kucaklanmış ya da İstanbul’a gelmiş bu grupta diğer klanlardan da izler olsa da, başlarını Toreadorlar çeker. Genellikle kökenleri Fransız, İngiliz ya da İtalyan ailelere dayanır. Kendilerini İstanbulun “gerçek” yüksek kültürünün koruyucuları olarak görürler. Onlara göre sanat ve güzellik, Batı Avrupa standartlarına göre ölçülür. Eleştirmenlik, sanat galerisi sahipliği gibi işler yaparlar ve genelde Pera bölgesinde yaşarlar. Kendi içlerinde Hristiyan ve Yahudi olarak da ayrıldıkları görülebilir.
Modern Gecelerin Çocukları: Nüfus patlaması ve iç göç sonrası, şehrin son yüzyılında kucaklananlar. Postmodern performans sanatlarıyla, serbest şiirle ve pixellerin sanatıyla ilgilenen, Toreadorların en kalabalık grubu. Henüz kişilikleri bir ortaklık sergileyecek kadar oturmuş olmasa da, diğerlerinden net bir şekilde ayrılırlar.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Toreadorlara her yerde ve her alanda rastlamak mümkündür. Özellikle şehrin gayrimenkul stoğunun önemli bir kısmı onlara aittir, son yüzyıldaki şehrin yıkımına karşı geliştirdikleri çözüm budur. Yaşlılar gençleri İstanbul’un her yanına ve her sektörüne dağılmaya teşvik eder, İstanbul’u korumanın ve güzelleştirmenin sırrı Toreadorlardadır ve bu sebeple Toreadorlar her yerde olmalıdırlar.
Beşiktaş Ventrue Prensinin domaini olarak bilinse de, ondan daha çok Prenses tarafından yönetilir ve içerisindeki Toreador nüfusu Ventruelardan daha kalabalıktır. Bebek, Beyoğlu, Ataşehir, Kadıköy gibi şehrin gelişmiş ya da gelişmekte olan her yerinde Toreadorların parmakları da bulunur.
Sanat, mimari, moda gibi alanlarda kuşkuya yer bırakmayacak şekilde dominasyon kurmuşlardır.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Toreadorlar İstanbul özelinde herkesle aralarını iyi tutmaya çalışırlar. Son yüzyıllarda Ventruelarla olan ittifakları şehri bir arada tutmuştur. Gangreller gibi bazı klanlar Toreadorlara kötü gözle baksalar da, Toreadorlar diğer klanlara dair olan görüşlerini genellikle kendilerine saklarlar. Fakat pek çok klana, hatta diğer herkese üstten bakıyor oldukları, herkesin malumudur.
Önemli Şahsiyetler
“Prenses” Theodora Palaeologus: Bütün tarih kitaplarından silinen, Son Bizans İmparator’unun tek çocuğu. Fatih’in Fethinden çok kısa bir süre önce, İmparator neslinin sonsuza kadar sürmesi için kucaklanmıştır. Bazıları onu kucaklayanın bizzat Toreador klanının kurucusu Arikel olduğunu iddia eder. Bu doğru olmasa bile ölümlü soyu gibi, ölümsüz soyunun da önemli birilerine dayandığı düşünülmektedir, zira ilk anından itibaren herkes ona saygı ve hürmet göstermiştir. Theodora ona duyulan bu hürmeti boşa çıkarmamış, bugünlere kadar şehirdeki bütün Toreadorların ve hatta diğer klanlardan pek çoklarının saygısını kazanmayı başarmıştır. Şehirde hem insanlar hem de kandaşlar gelip gider, fakat Theodora hem yeni gelenlere saygı gösterip hem eskileri yad eder. Zaten ikonoklastlardan biridir, aynı Enderuler gibi Osmanlının şehirdeki izlerine de Bizansınkilere çıktığı kadar sahip çıkar. Levantenler ve daha da yeniler içinse hayranlık duydukları biridir. Kendisini şehrin korunması ve iyiliğine adamıştır. Ağırbaşlı ve zeki bir yandan da hala gençliğin tutkusunu taşıyan bir yapısı vardır. Bembeyaz teniyle, kısa saçlarıyla bilindik anlamıyla bir güzelliği temsil etmese de, Bizansın zerafeti onda kendisini bulmuştur. Bab-ı Ali baskını sonrası ölen Prensin yerini alacak birisi bulunamadığında ve şehir bir iş savaşın kıyısına kadar geldiğinde, şimdiki Prens ile evlenmeyi kabul edip İstanbul Barışının kurucusu olmuştur. Düşmanları ona “Mermer Gelin” derler. Söylentilere göre bugün şehri asıl yöneten odur. Her halükarda şehrin en önemli oyuncularından biri olduğu açıktır.
Nakshidil: 6. Nesil bir Toreador. Önceki Prensin yönetim ekibindeydi, şimdiki Prensin de büyük destekçisi. Prens ve Prenses’in evliliğinde arabuluculuk yaptığı söylenir. Setlerle arası iyi değildir. Tam olarak amaçları ve motivasyonu bilinmez. Evlilikten sonra hemen Toredor’un primogeni olarak atanmıştır. Toreadorların bir kısmı bundan memnun değildir.
Maenad: Klanın pagan kökenlerinin yaşayan temsilcisi. En azından 2000 yaşında olduğu düşünülmektedir. İstanbul’un Hristiyanlıktan önceki günlerini hatırlar. Bugün hala her yıl yapılan Dionisos Ayinlerini yönetir. Amansız bir erkek düşmanıdır, İstanbulun başına gelen bütün kötülükler için erkekleri suçlar. Prensesin önemli destekçilerindendir.
Toreador İstanbul’u en çok sahiplenen, onun büyüsüne en çok kapılmış olan ve ona kendinden en çok şey katan klandır. Şehirdeki varlıklarının şehrin pagan dönemine kadar uzandığını anlatırlar. Söylediklerine göre şehir bir zamanlar küçük bir tüccar kasabasıyken ve nüfusu sarhoş denizcilerle onların yatağını ısıtan orospulardan oluşurken de Toreadorlar buradaydı, onlarla beraber içtiler ve seviştiler.
Toreadorların iddiasına göre bugün hala devam eden Dionisos ayinleri (yalnızca ölümlü ve ölümsüz kadınların katılabildiği, müzikler, danslar ve orgyler eşliğinde yapılan ve üç gece süren ayinler) binlerce yıldır Toreadorların inisiyatifiyle İstanbul’un tepelerinde gerçekleştirilmektedir.
I. Konstantin’in burayı Nova Roma ilan edişine kadar, Toreadorlar şehrin tartışmasız hakimiydiler. Ventrueların buraya gelişini ise bir fırsat olarak gördüler ve bugün bildiğimiz anlamıyla şehrin yaratımına başladılar. Ventrueların Roması gibi, burası da diğer her klandan kandaşı barındıran ama Toreadorlara ait bir metropol olacaktı. Tzimisce göçünün de ardından şehirde oldukça yüksek bir Kandaş nüfusu vardı, Toreadorlar da Ventrue ve Tzimiscelerle birlikte, şehrin yöneticileriydiler. Constantinople o yıllarda gerçekten de dünyanın başkentiydi ve bütün yollar ona çıkıyordu. Bu yeni Pax Byzantia’nın mimarları da kuşkusuz Toreadorlardı. Şehri bugün hala bir kısmı kalmış olan anıtlarla doldurdular. İsa’nın beşiği dahil Hristiyanlığın en önemli sembollerini, en iyi ressamların tablolarını, İznik’in çinilerini, antik dünyanın kadim bilgilerini buraya topladılar.
Toreador hayallerinin ilk yıkılışı Latin İstilası oldu. Özenle büyüttükleri şehir düştü. Topladıkları çalındı. İlerleyen yıllarda Toreador hayalleri tekrar ve tekrar yıkılmaya devam etti. Bizans giderek gücünü kaybetti. Fatih İstanbul’u fethetti. Büyük depremler ve yangınlar İstanbul’u vurdu. İngiliz gemileri şehre yanaşıp bir işgal ortamı da onlar yarattı. Başkent İstanbul olmaktan çıktı. Beton yığınları İstanbul’un güzelliğini parçalayarak şehrin ortasından göğe doğru yükseldi.
İstanbul’un tarihi Toreadorlar için acıklıdır. Fakat Toreador her şeye rağmen şehirde kaldı. Özellikle Fatih’in fethi sırasında pek çok kandaş İtalya gibi ülkelere kaçsa da, Toreadorlardan gidenlerin oranı azdı, gidenlerin de önemli bir kısmı sonradan buraya geri döndü. Şehri öylesine bir aşkla sevdiler ve anlattılar ki, dünyanın dört bir yanından diğer Toreadorlar da şehre akmaya devam ettiler. İşte bu sebeple, insan dünyasının İstanbulunda Ermeniler, Rumlar, Gürcüler, Fransızlar, Levantenler azalmış ya da kısıtlı alanlara hapsolmuş olsalar da, İstanbul’un gecesi hala o eski mozaikliğinden az şey kaybetmiştir. Şehirdeki temel çatışmalardan birini de bu oluşturur. Şehre sonradan gelen fakat sayıca kalabalık Banu Haqim ve Yeklerin karşısında Toreadorların başını çektiği bir grup, binlerce yıllık geleneklerini sürdürmeye devam etmektedir. İstanbul bütün kültürlerin ve bütün grupların bir arada kaynadığı bir potadır, belki de Toreadorun bu şehre bu kadar bağlanmasının sebebi de ilk günden beri budur. Kim bilir. Zira şehir, ilk günlerinden itibaren dışarıdan sürekli gelenlerle doludur.
Bizans döneminden itibaren bütün Prensler Toreadorlar ile bir orta yol bulmak zorunda kalmıştır. Hem Osmanlı hem de Cumhuriyet döneminde aynı zorunluluk devam etmiştir. Bizans döneminin önemli bir kısmında şehir üçlü bir yönetimle idare edilmiştir. (Toreador, Ventrue, Tzimisce) Osmanlı döneminin çoğunda ve bugün halen Ventruelar, Yeklere ve diğerlerine karşı Toreadorların desteğini alarak şehirdeki hakimiyetlerini sürdürürler. Bab-ı Ali baskınıyla değişen ve yeni gelen Prens, bir Toreador ile evlenerek şehirdeki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır, bugün hala İstanbul Barışı bu evliliğin üzerine kuruludur. Prens’in karısına Prenses denir ve bazıları şehrin gerçek yöneticisinin o olduğunu iddia eder.
Klan İçi Dinamikler, Fraksiyonlar
Toreadorlar dışarıya bütünlüklü bir yapı gibi gözükmeye çalışsa da şehirdeki uzun yıllara dayanan geçmişleri onları çeşitli parçalara bölmüştür. Dışarıdan bakan birisi bu ayrımların önemli olmadığını düşünebilir, fakat kendi aralarındaki politikada bu önemli bir etkendir. Toreadorların kendi içindeki bölünmeler, İstabul’un katman katman yapısını da ortaya serer.
İkonoklastlar: Onların bir kısmı Bizans döneminden, bir kısmı da daha da öncesinden kalmadır. Bir kısmı hıristiyanken bir kısmı pagandır. Melankolik olarak bilinirler. Onlar şehrin geçmişinin canlı anıtlarıdırlar. Şehrin kendisi dışındaki her şeyin gelip geçici olduğunu bilir, Levantenleri Züppe bulurlar. Onlar için asıl kutsal olan şehrin kendisidir. Üzerindekilerse gelip geçici, izlenmesi hoş bir dokudan ibarettir. Sayıları azdır, şehrin kimsenin bilmediği sırlarını bilir, yalılarda ya da apartman dairelerinde değil, eski kiliselerin altındaki mahzenler ya da yeraltı sarnıçları gibi yerlerde yaşarlar.
Enderuniler: Çoğunluğu Osmanlı dönemi tebaası iken kucaklanmış kandaşlar. Geneli müslümandır. Hat, minyatür, divan şiiri, klasik türk müziği gibi alanlarla ilgilenirler. Uzun yıllar İkonoklastlar ile çekişmişlerdir. Bugünlerdeyse artık kendilerini şehrin yeni çocuklarından çok, İkonoklastlara yakın görürler. Üsküdar ve tarihi yarımada bölgelerinde yaşarlar. Çoğunluğu erkektir.
Levantenler: 19. yüzyılda ya da 20. yüzyılın sonunda kucaklanmış ya da İstanbul’a gelmiş bu grupta diğer klanlardan da izler olsa da, başlarını Toreadorlar çeker. Genellikle kökenleri Fransız, İngiliz ya da İtalyan ailelere dayanır. Kendilerini İstanbulun “gerçek” yüksek kültürünün koruyucuları olarak görürler. Onlara göre sanat ve güzellik, Batı Avrupa standartlarına göre ölçülür. Eleştirmenlik, sanat galerisi sahipliği gibi işler yaparlar ve genelde Pera bölgesinde yaşarlar. Kendi içlerinde Hristiyan ve Yahudi olarak da ayrıldıkları görülebilir.
Modern Gecelerin Çocukları: Nüfus patlaması ve iç göç sonrası, şehrin son yüzyılında kucaklananlar. Postmodern performans sanatlarıyla, serbest şiirle ve pixellerin sanatıyla ilgilenen, Toreadorların en kalabalık grubu. Henüz kişilikleri bir ortaklık sergileyecek kadar oturmuş olmasa da, diğerlerinden net bir şekilde ayrılırlar.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Toreadorlara her yerde ve her alanda rastlamak mümkündür. Özellikle şehrin gayrimenkul stoğunun önemli bir kısmı onlara aittir, son yüzyıldaki şehrin yıkımına karşı geliştirdikleri çözüm budur. Yaşlılar gençleri İstanbul’un her yanına ve her sektörüne dağılmaya teşvik eder, İstanbul’u korumanın ve güzelleştirmenin sırrı Toreadorlardadır ve bu sebeple Toreadorlar her yerde olmalıdırlar.
Beşiktaş Ventrue Prensinin domaini olarak bilinse de, ondan daha çok Prenses tarafından yönetilir ve içerisindeki Toreador nüfusu Ventruelardan daha kalabalıktır. Bebek, Beyoğlu, Ataşehir, Kadıköy gibi şehrin gelişmiş ya da gelişmekte olan her yerinde Toreadorların parmakları da bulunur.
Sanat, mimari, moda gibi alanlarda kuşkuya yer bırakmayacak şekilde dominasyon kurmuşlardır.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Toreadorlar İstanbul özelinde herkesle aralarını iyi tutmaya çalışırlar. Son yüzyıllarda Ventruelarla olan ittifakları şehri bir arada tutmuştur. Gangreller gibi bazı klanlar Toreadorlara kötü gözle baksalar da, Toreadorlar diğer klanlara dair olan görüşlerini genellikle kendilerine saklarlar. Fakat pek çok klana, hatta diğer herkese üstten bakıyor oldukları, herkesin malumudur.
Önemli Şahsiyetler
“Prenses” Theodora Palaeologus: Bütün tarih kitaplarından silinen, Son Bizans İmparator’unun tek çocuğu. Fatih’in Fethinden çok kısa bir süre önce, İmparator neslinin sonsuza kadar sürmesi için kucaklanmıştır. Bazıları onu kucaklayanın bizzat Toreador klanının kurucusu Arikel olduğunu iddia eder. Bu doğru olmasa bile ölümlü soyu gibi, ölümsüz soyunun da önemli birilerine dayandığı düşünülmektedir, zira ilk anından itibaren herkes ona saygı ve hürmet göstermiştir. Theodora ona duyulan bu hürmeti boşa çıkarmamış, bugünlere kadar şehirdeki bütün Toreadorların ve hatta diğer klanlardan pek çoklarının saygısını kazanmayı başarmıştır. Şehirde hem insanlar hem de kandaşlar gelip gider, fakat Theodora hem yeni gelenlere saygı gösterip hem eskileri yad eder. Zaten ikonoklastlardan biridir, aynı Enderuler gibi Osmanlının şehirdeki izlerine de Bizansınkilere çıktığı kadar sahip çıkar. Levantenler ve daha da yeniler içinse hayranlık duydukları biridir. Kendisini şehrin korunması ve iyiliğine adamıştır. Ağırbaşlı ve zeki bir yandan da hala gençliğin tutkusunu taşıyan bir yapısı vardır. Bembeyaz teniyle, kısa saçlarıyla bilindik anlamıyla bir güzelliği temsil etmese de, Bizansın zerafeti onda kendisini bulmuştur. Bab-ı Ali baskını sonrası ölen Prensin yerini alacak birisi bulunamadığında ve şehir bir iş savaşın kıyısına kadar geldiğinde, şimdiki Prens ile evlenmeyi kabul edip İstanbul Barışının kurucusu olmuştur. Düşmanları ona “Mermer Gelin” derler. Söylentilere göre bugün şehri asıl yöneten odur. Her halükarda şehrin en önemli oyuncularından biri olduğu açıktır.
Nakshidil: 6. Nesil bir Toreador. Önceki Prensin yönetim ekibindeydi, şimdiki Prensin de büyük destekçisi. Prens ve Prenses’in evliliğinde arabuluculuk yaptığı söylenir. Setlerle arası iyi değildir. Tam olarak amaçları ve motivasyonu bilinmez. Evlilikten sonra hemen Toredor’un primogeni olarak atanmıştır. Toreadorların bir kısmı bundan memnun değildir.
Maenad: Klanın pagan kökenlerinin yaşayan temsilcisi. En azından 2000 yaşında olduğu düşünülmektedir. İstanbul’un Hristiyanlıktan önceki günlerini hatırlar. Bugün hala her yıl yapılan Dionisos Ayinlerini yönetir. Amansız bir erkek düşmanıdır, İstanbulun başına gelen bütün kötülükler için erkekleri suçlar. Prensesin önemli destekçilerindendir.
Tremere
İstanbul'daki Varlıkları ve Tarihçeleri
Tremerelerin şehre gelişi bir tesadüf değil, hesaplı bir operasyondur. Şehre ilk büyük akınları, Toreadorların en büyük trajedisi olan 1204 Latin İstilası sırasında gerçekleşmiştir. Haçlı ordularının yarattığı kaosun gölgesinde, Venedikli tüccarlar gibi davranan Tremereler, şehrin kütüphanelerini, manastırlarını ve en önemlisi, kaçan veya yok edilenlerin geride bıraktığı sırları yağmalamışlardır. Bu olay, Toreadorların ruhunda asla iyileşmeyecek bir yaradır.
Şehrin eskileri için Tremereler, şehrin ruhunu çalan mezar soyguncularıdır. Hem Fatih'in fethini hem sonraki yüzyılları da benzer bir şekilde, gölgelerde kalarak geçirmişlerdir.
Diğerleri taht ve toprak için savaşırken, onlar bilgi, tarihi eserler ve çeşitli güçleri olan eşyalar ve mekanlar için savaştılar. Piramidin demir disiplini, onların şehirdeki sayısız kaostan ve rejim değişikliğinden güçlenerek çıkmasını sağlamıştır. Onlar için İstanbul, sadece bir şehir değil, aynı zamanda dünyanın en önemli okült laboratuvarlarından biridir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Üniversitelerde, laboratuvarlarda, finans ve teknoloji şirketlerinde ve okült piyasalarda Tremerelerin etkilerine rahatlıkla rastlanılabilir. Şehirdeki diğerleri kavgalarını verirken onlar sessizce büyür ve güçlenirler.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Tremerlerin arası neredeyse bütün klanlarla kötüdür. Şehirdeki Toreadorlar, Tzimisceler ve Salubriler onlardan nefret eder. Ventruelarla karşılıklı olarak birbirlerini sürekli olarak kullanmaya çalışırlar. Şehrin kaotik bir ortamda bulunması piramidin işine gelmez, dolayısıyla Tremere pek çok olayda Prensin yanında yer alır.
Tremerelerin şehre gelişi bir tesadüf değil, hesaplı bir operasyondur. Şehre ilk büyük akınları, Toreadorların en büyük trajedisi olan 1204 Latin İstilası sırasında gerçekleşmiştir. Haçlı ordularının yarattığı kaosun gölgesinde, Venedikli tüccarlar gibi davranan Tremereler, şehrin kütüphanelerini, manastırlarını ve en önemlisi, kaçan veya yok edilenlerin geride bıraktığı sırları yağmalamışlardır. Bu olay, Toreadorların ruhunda asla iyileşmeyecek bir yaradır.
Şehrin eskileri için Tremereler, şehrin ruhunu çalan mezar soyguncularıdır. Hem Fatih'in fethini hem sonraki yüzyılları da benzer bir şekilde, gölgelerde kalarak geçirmişlerdir.
Diğerleri taht ve toprak için savaşırken, onlar bilgi, tarihi eserler ve çeşitli güçleri olan eşyalar ve mekanlar için savaştılar. Piramidin demir disiplini, onların şehirdeki sayısız kaostan ve rejim değişikliğinden güçlenerek çıkmasını sağlamıştır. Onlar için İstanbul, sadece bir şehir değil, aynı zamanda dünyanın en önemli okült laboratuvarlarından biridir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Üniversitelerde, laboratuvarlarda, finans ve teknoloji şirketlerinde ve okült piyasalarda Tremerelerin etkilerine rahatlıkla rastlanılabilir. Şehirdeki diğerleri kavgalarını verirken onlar sessizce büyür ve güçlenirler.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Tremerlerin arası neredeyse bütün klanlarla kötüdür. Şehirdeki Toreadorlar, Tzimisceler ve Salubriler onlardan nefret eder. Ventruelarla karşılıklı olarak birbirlerini sürekli olarak kullanmaya çalışırlar. Şehrin kaotik bir ortamda bulunması piramidin işine gelmez, dolayısıyla Tremere pek çok olayda Prensin yanında yer alır.
Tzimisce
İstanbul'daki Varlıkları ve Tarihçeleri
Tzimisceler şehrin ilk sahiplerindendirler. Bizans döneminde, Ventrue ve Toreadorlarla birlikte şehri yönetmişlerdir. Şehrin yeraltı tünelleri ve dünyası bir zamanlar Nosferatu’dan çok onların kontrolündeydi.
Şehirde ilk darbesini Latin istilasıyla şehre giren Tremerelerden alan Tzimisceler, sonrasında da giderek güçten düşmüşlerdir. Sabbat kurulduktan sonra şehirdeki varlıklarını tümden bitirmeye yönelik bir komplo kurulmuş fakat Ventruelar yerine Tzimiscelere destek olan Toreadorlar sayesinde bu komplo önlenmiş ve yerine bir anlaşma yapılmıştır ve bu anlaşma bugün hala sürer.
Bu anlaşmaya göre şehirde yaşayan hiçbir Tzimisce Sabbat’a açıktan ya da gizli bir biçimde destek olmayacaktır. Bunun karşılığında da Prens şehirdeki Tzimisceleri Sabbatdan koruyacaktır. Yıllar içinde pek çok Tzimisce bu anlaşmayı ihlal eder ve bu sebeple öldürülür ya da kaçar, ya da tamamen farklı sebeplerden, bazen Sabbat’a katılmak için şehirden ayrılır. Bu sebeple her geçen yıl Tzimisce varlığı şehirde azalmıştır. Buna rağmen kökleri derine uzanmaktadır ve kimse onları tamamen söküp atmayı becerememiştir. Şehrin en yaşlılarından bazıları, Tzimiscedir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Klan olarak ellerinde büyük bir güç tuttuklarını ya da önemli bir etki sahaları olduğunu söylemek mümkün değildir. Yine de bireysel olarak bazı Tzimisceler şehrin en güçlülerinden sayılırlar ve girdikleri sektörlerde klanlarını temsil ederler.
Bugünlerde Nosferatunun hüküm sürdüğü yeraltı dünyası bir zamanlar Tzimiscelerin de yuvasıydı. Hala orada yaşayan Tzimiscelerin olduğu sır değildir.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Toreadorlarla araları hep iyi olagelmiştir. Tremereler ile araları oldukça kötüdür. Ventruelar ve diğer klanların pek çoğu, Tzimisceyi bir rakip olarak görmez, bu yüzden saygı göstermekten gocunmazlar.
Tzimisceler şehrin ilk sahiplerindendirler. Bizans döneminde, Ventrue ve Toreadorlarla birlikte şehri yönetmişlerdir. Şehrin yeraltı tünelleri ve dünyası bir zamanlar Nosferatu’dan çok onların kontrolündeydi.
Şehirde ilk darbesini Latin istilasıyla şehre giren Tremerelerden alan Tzimisceler, sonrasında da giderek güçten düşmüşlerdir. Sabbat kurulduktan sonra şehirdeki varlıklarını tümden bitirmeye yönelik bir komplo kurulmuş fakat Ventruelar yerine Tzimiscelere destek olan Toreadorlar sayesinde bu komplo önlenmiş ve yerine bir anlaşma yapılmıştır ve bu anlaşma bugün hala sürer.
Bu anlaşmaya göre şehirde yaşayan hiçbir Tzimisce Sabbat’a açıktan ya da gizli bir biçimde destek olmayacaktır. Bunun karşılığında da Prens şehirdeki Tzimisceleri Sabbatdan koruyacaktır. Yıllar içinde pek çok Tzimisce bu anlaşmayı ihlal eder ve bu sebeple öldürülür ya da kaçar, ya da tamamen farklı sebeplerden, bazen Sabbat’a katılmak için şehirden ayrılır. Bu sebeple her geçen yıl Tzimisce varlığı şehirde azalmıştır. Buna rağmen kökleri derine uzanmaktadır ve kimse onları tamamen söküp atmayı becerememiştir. Şehrin en yaşlılarından bazıları, Tzimiscedir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Klan olarak ellerinde büyük bir güç tuttuklarını ya da önemli bir etki sahaları olduğunu söylemek mümkün değildir. Yine de bireysel olarak bazı Tzimisceler şehrin en güçlülerinden sayılırlar ve girdikleri sektörlerde klanlarını temsil ederler.
Bugünlerde Nosferatunun hüküm sürdüğü yeraltı dünyası bir zamanlar Tzimiscelerin de yuvasıydı. Hala orada yaşayan Tzimiscelerin olduğu sır değildir.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Toreadorlarla araları hep iyi olagelmiştir. Tremereler ile araları oldukça kötüdür. Ventruelar ve diğer klanların pek çoğu, Tzimisceyi bir rakip olarak görmez, bu yüzden saygı göstermekten gocunmazlar.
Ventrue
İstanbul'daki Varlıkları ve Tarihçeleri
İstanbul’daki varlıklarının eskiye dayandığını iddia etseler de, burasının bir İmparatorluk başkenti olmasından öncesine dair hiçbir kayıtları yoktur. Bu sebeple bazı klanlar tarafından güce çekilmiş sinekler olarak görülürler. Fakat kim ne derse desin, Ventruelar en başından beri burada da olsalar sonradan da gelmiş olsalar reddedilemez bir şekilde şehrin en güçlü klanlarındandırlar ve son 2000 yılın çoğunda şehrin Prensi bir Ventrue’dur.
Ventrue klanı Roma’nın yıkılışından sonra İmparatorluklarını İstanbul merkezli doğuya taşırlar ve o günden beri şehir onlar için çok büyük bir önem taşır. Buradaki sayılarını her zaman yüksek tutmuşlardır. Defalarca kez istila edilen şehirde bugün hala Ventrue hükmü sürmektedir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Beşiktaş bir süredir Prensin domainidir, bunun dışında da pek çok mekan Prens tarafından Ventruelara dağıtılmıştır. Şehrin kendisi, Prenslik, Ventrueların gücünün temelini oluşturur. Bir zamanlar bu gücü hem Bizans hem Osmanlı döneminde iktidar ile de perçinleseler, bugün artık hükümet merkezi Ankaraya taşınmıştır, bu Ventrueların ülkedeki ve bölgedeki hakimiyetine vurulmuş en sert yumruktur.
Yine de, kırılgan bir şekilde de olsa Ventrue şehirdeki pek çok alanda en güçlülerdendir. Finansal güçleri tartışılamaz. Polis, valilik gibi İstanbul’daki devlete dair alanlarda da güçlerini desteklerler ve diğer klanların bu alanlara giriş yapmasından haz etmezler.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Ventruelar şehirdeki Toreador ve Tzimisce gücünü kavramış, ilk günden beri de kendilerini onlara yakın tutmuşlardır. Bugün hala onları iktidarda tutan şeylerden birisi budur. Brujah, Yek ve Tremereler her an Ventrueların güçten düşmesi için tetiktedir ve planlarını arkadan kurarlar. Nosferatularsa her zaman kazanacak olanın yanındadır. Ventruelar her zaman gerekeni yapar ve kazanacak olan taraf olmaya devam eder. Şehirdeki kırılgan barış ve güç dengesi Tremere lehine kaydığında Prens Salubrileri şehre kabul etmiştir ve onları koruması altına almıştır. Ventruelar Tremerelere karşı Salubri ve Tzimisceleri, Brujahlara karşı Yekleri ve Nosferatuları, Yeklere karşı Giovanni, Set ve Brujahları kullanırlar.
Önemli Şahsiyetler
Atahan Çağlar “Prens”: Borsa kaplanı, finans kurdu. Atahan Çağlar gücünü yaşından ya da savaş maharetlerinden almaz. Klanının onun arkasında durmasını sağlayan gücü onun parayla olan münasebetleri ve yeteneğidir. Daha insanken devasa bir para kazanmış, Osmanlıya borçlar vererek onu hayatta tutanlardan olmuştur. 1800lerde kucaklandığı düşünülmektedir. Sessiz, sakin, çıkarcı ve hesapçı bir adamdır. Kucaklandıktan kısa süre şehirdeki cihada dahil olur ve o günden beri en büyük oyunculardan biridir. Eskiden parayla yaptığını artık başka şekillerde de yapar, herkesi kendisine borçlandırır ve onları çıkarları için kullanmaya başlar. Etrafında onun yaltakçısı pek çok insan vardır. İnsanlar genellikle ondan nefret etmez, soğuk kişiliğine rağmen şehirde genelde doğru kararlar verir. Türk milliyetçisi ve iyi bir müslüman olarak bilinir.
İstanbul’daki varlıklarının eskiye dayandığını iddia etseler de, burasının bir İmparatorluk başkenti olmasından öncesine dair hiçbir kayıtları yoktur. Bu sebeple bazı klanlar tarafından güce çekilmiş sinekler olarak görülürler. Fakat kim ne derse desin, Ventruelar en başından beri burada da olsalar sonradan da gelmiş olsalar reddedilemez bir şekilde şehrin en güçlü klanlarındandırlar ve son 2000 yılın çoğunda şehrin Prensi bir Ventrue’dur.
Ventrue klanı Roma’nın yıkılışından sonra İmparatorluklarını İstanbul merkezli doğuya taşırlar ve o günden beri şehir onlar için çok büyük bir önem taşır. Buradaki sayılarını her zaman yüksek tutmuşlardır. Defalarca kez istila edilen şehirde bugün hala Ventrue hükmü sürmektedir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
Beşiktaş bir süredir Prensin domainidir, bunun dışında da pek çok mekan Prens tarafından Ventruelara dağıtılmıştır. Şehrin kendisi, Prenslik, Ventrueların gücünün temelini oluşturur. Bir zamanlar bu gücü hem Bizans hem Osmanlı döneminde iktidar ile de perçinleseler, bugün artık hükümet merkezi Ankaraya taşınmıştır, bu Ventrueların ülkedeki ve bölgedeki hakimiyetine vurulmuş en sert yumruktur.
Yine de, kırılgan bir şekilde de olsa Ventrue şehirdeki pek çok alanda en güçlülerdendir. Finansal güçleri tartışılamaz. Polis, valilik gibi İstanbul’daki devlete dair alanlarda da güçlerini desteklerler ve diğer klanların bu alanlara giriş yapmasından haz etmezler.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Ventruelar şehirdeki Toreador ve Tzimisce gücünü kavramış, ilk günden beri de kendilerini onlara yakın tutmuşlardır. Bugün hala onları iktidarda tutan şeylerden birisi budur. Brujah, Yek ve Tremereler her an Ventrueların güçten düşmesi için tetiktedir ve planlarını arkadan kurarlar. Nosferatularsa her zaman kazanacak olanın yanındadır. Ventruelar her zaman gerekeni yapar ve kazanacak olan taraf olmaya devam eder. Şehirdeki kırılgan barış ve güç dengesi Tremere lehine kaydığında Prens Salubrileri şehre kabul etmiştir ve onları koruması altına almıştır. Ventruelar Tremerelere karşı Salubri ve Tzimisceleri, Brujahlara karşı Yekleri ve Nosferatuları, Yeklere karşı Giovanni, Set ve Brujahları kullanırlar.
Önemli Şahsiyetler
Atahan Çağlar “Prens”: Borsa kaplanı, finans kurdu. Atahan Çağlar gücünü yaşından ya da savaş maharetlerinden almaz. Klanının onun arkasında durmasını sağlayan gücü onun parayla olan münasebetleri ve yeteneğidir. Daha insanken devasa bir para kazanmış, Osmanlıya borçlar vererek onu hayatta tutanlardan olmuştur. 1800lerde kucaklandığı düşünülmektedir. Sessiz, sakin, çıkarcı ve hesapçı bir adamdır. Kucaklandıktan kısa süre şehirdeki cihada dahil olur ve o günden beri en büyük oyunculardan biridir. Eskiden parayla yaptığını artık başka şekillerde de yapar, herkesi kendisine borçlandırır ve onları çıkarları için kullanmaya başlar. Etrafında onun yaltakçısı pek çok insan vardır. İnsanlar genellikle ondan nefret etmez, soğuk kişiliğine rağmen şehirde genelde doğru kararlar verir. Türk milliyetçisi ve iyi bir müslüman olarak bilinir.
Caitiff
Caitiffler belki de ilk günlerden beri şehirde olmalarına rağmen her zaman yok sayılırlar. Arkalarında klan desteği olmadan İstanbul’da önemli birisi olabilmiş Caitiff sayısı azdır. Yine de İstanbul Caitiffler açısından töleranslı bir şehir sayılabilir. Burada kendilerine bir yuva bulabilmişlerdir ve modern gecelerde, hiç olmadıkları kadar kalabalıktırlar.
Daughters of Cacophony
Şehirde her zaman kısıtlı bir varlıkları olmuştur. Orda burda konserler verirken onlara rastlamak mümkündür, fakat bir bütünlük sunmazlar ve Primogende temsil edilmezler.
Kiasyd
İstanbul'daki Varlıkları ve Tarihçeleri
Şehrin geçmişinde tek bir Kiasyd bilinmektedir. Omar al-Amir 1600lerde İstanbul’a gelip dönemin Prensinin izniyle İstanbul’da bir süre yaşamış, 1700lerin başlarında şehirden ayrılmıştır. 1942 yılında 8 farklı Kiasyd ile yeni Prensin huzuruna çıkar ve şehirde kalma izni verir. O gün yapılan anlaşmaya göre Kiasyd mecliste hiçbir zaman temsil edilmeyecek, ve hiçbir zaman şehirde çoğalmayacaktır. Bu şartlar altında Kiasydlerin şehre girişlerine izin verilmiştir.
Şehirdeki Kiasydlerin tamamı Beşiktaşta Prens’e yakın yerlerde yaşar, kendileri dışında yalnızca Prens’e hizmet eder ve hesap verirler.
Ayrıca 1866’da Kiasyd’lerin dördüncü büyük sempozyumunun İstanbul’da yapıldığı ve klanın bunun üzerine parçalandığı bilinmektedir.
Omar al-Amir: Geçmişi ya da motivasyonları bilinmez. 1942’de şehre yeniden geldiğinden beri Prensin en sadık hizmetkarlarından biri olmuştur. Onunla aynı yerde yaşar, onun için yalanları ortaya çıkarır ve akademik alanlarda Prense danışmanlık yapar. Vaktinin çoğunu kütüphanede geçirdiği söylenmektedir.
Şehrin geçmişinde tek bir Kiasyd bilinmektedir. Omar al-Amir 1600lerde İstanbul’a gelip dönemin Prensinin izniyle İstanbul’da bir süre yaşamış, 1700lerin başlarında şehirden ayrılmıştır. 1942 yılında 8 farklı Kiasyd ile yeni Prensin huzuruna çıkar ve şehirde kalma izni verir. O gün yapılan anlaşmaya göre Kiasyd mecliste hiçbir zaman temsil edilmeyecek, ve hiçbir zaman şehirde çoğalmayacaktır. Bu şartlar altında Kiasydlerin şehre girişlerine izin verilmiştir.
Şehirdeki Kiasydlerin tamamı Beşiktaşta Prens’e yakın yerlerde yaşar, kendileri dışında yalnızca Prens’e hizmet eder ve hesap verirler.
Ayrıca 1866’da Kiasyd’lerin dördüncü büyük sempozyumunun İstanbul’da yapıldığı ve klanın bunun üzerine parçalandığı bilinmektedir.
Omar al-Amir: Geçmişi ya da motivasyonları bilinmez. 1942’de şehre yeniden geldiğinden beri Prensin en sadık hizmetkarlarından biri olmuştur. Onunla aynı yerde yaşar, onun için yalanları ortaya çıkarır ve akademik alanlarda Prense danışmanlık yapar. Vaktinin çoğunu kütüphanede geçirdiği söylenmektedir.
Salubri
İstanbul'daki Varlıkları ve Tarihçeleri
Bir zamanlar şehirde Salubriler vardıysa da Tremerelerin gelişinden sonraki yüzyıllarda şehirde hiçbir Salubri kimliğini açık açık duyurmamıştı. Ta ki 1972 yılına kadar. Nahum ben Enosh, Saulot’un kucakladığı 4. nesil bir Salubri Kudüs’te uyandı. Orta doğu ve çevresindeki Salubrileri tekrar topladı. Nahum ben Enosh’un uyanışı yalnızca İstanbul için değil, bütün dünya için önemli bir olaydır. Onun dönüşüyle birlikte klan kendisini yeniden inşa etme sürecine girmiştir. Nahum ben Enosh bir süre Ortadoğu'daki savaşlarla oyalansa da sonunda yüzünü İstanbul’a çevirir.
2005 yılında Nahum ben Enosh ve onu takip eden Salubriler Gebze’ye kadar gelir ve Prensle bir görüşme talep ederler. Yapılan anlaşmanın detayları bilinmemektedir. Prens’in yükselmekte olan Tremerelere karşı bir güç istediği aşikardır. Anlaşmanın detayları her neyse, Salubri o gün İstanbul’a, Prensin koruması altında kabul edilir, bir sene sonra da meclisteki koltukları onlara verilir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
İstanbul’da kısa bir süredir yer aldıkları için henüz etki alanları oldukça düşüktür. Hastaneler ve çevrelerinde güç kazanmaya çalıştıkları bilinmektedir.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Tremerler onları kendilerine bir hakaret olarak görürler, fakat Prens’e açık açık karşı gelmeden Salubrilere karşı hareket de edemezler. Salubriler kendilerine dost olarak Ashirra’yı ve Ashirra ile daha yakın olan Banu Haqim ve Yek gibi klanları seçmişlerdir.
Önemli Kişiler
Nahum ben Enosh: Bizzat Saulot tarafından kucaklanmış, 4. nesil Salubri. Yaşlı bir adam gibi gözükür. Uzun yıllar Ashirra ile birlikte savaşmış, uzun bir süre önce ise Torpor’a girmiştir. Onu Torpor’dan çıkaran, ya da İstanbul’a getiren her neyse, bilinmemektedir. Herkes tarafından çekinilen bir figürdür. Günümüzde oynanan oyun her ne ise, onun önemli bir parçası olduğu barizdir.
Bir zamanlar şehirde Salubriler vardıysa da Tremerelerin gelişinden sonraki yüzyıllarda şehirde hiçbir Salubri kimliğini açık açık duyurmamıştı. Ta ki 1972 yılına kadar. Nahum ben Enosh, Saulot’un kucakladığı 4. nesil bir Salubri Kudüs’te uyandı. Orta doğu ve çevresindeki Salubrileri tekrar topladı. Nahum ben Enosh’un uyanışı yalnızca İstanbul için değil, bütün dünya için önemli bir olaydır. Onun dönüşüyle birlikte klan kendisini yeniden inşa etme sürecine girmiştir. Nahum ben Enosh bir süre Ortadoğu'daki savaşlarla oyalansa da sonunda yüzünü İstanbul’a çevirir.
2005 yılında Nahum ben Enosh ve onu takip eden Salubriler Gebze’ye kadar gelir ve Prensle bir görüşme talep ederler. Yapılan anlaşmanın detayları bilinmemektedir. Prens’in yükselmekte olan Tremerelere karşı bir güç istediği aşikardır. Anlaşmanın detayları her neyse, Salubri o gün İstanbul’a, Prensin koruması altında kabul edilir, bir sene sonra da meclisteki koltukları onlara verilir.
Nüfuz Alanları ve Etki Sahaları
İstanbul’da kısa bir süredir yer aldıkları için henüz etki alanları oldukça düşüktür. Hastaneler ve çevrelerinde güç kazanmaya çalıştıkları bilinmektedir.
Diğer Klanlarla İlişkileri
Tremerler onları kendilerine bir hakaret olarak görürler, fakat Prens’e açık açık karşı gelmeden Salubrilere karşı hareket de edemezler. Salubriler kendilerine dost olarak Ashirra’yı ve Ashirra ile daha yakın olan Banu Haqim ve Yek gibi klanları seçmişlerdir.
Önemli Kişiler
Nahum ben Enosh: Bizzat Saulot tarafından kucaklanmış, 4. nesil Salubri. Yaşlı bir adam gibi gözükür. Uzun yıllar Ashirra ile birlikte savaşmış, uzun bir süre önce ise Torpor’a girmiştir. Onu Torpor’dan çıkaran, ya da İstanbul’a getiren her neyse, bilinmemektedir. Herkes tarafından çekinilen bir figürdür. Günümüzde oynanan oyun her ne ise, onun önemli bir parçası olduğu barizdir.
Yek
İstanbuldaki Varlıkları ve Tarihçeleri
Yekler şehre ilk kez Arap kuşatması ile birlikte girdiklerini iddia etseler de, Anadolu’ya Malazgirt ile birlikte, İstanbul’a ise Fatih ile birlikte asıl girişlerini yapmışlardır. Fetihten hemen sonra bir Yek Prens ilan edilse de bu rollerini çok kısa bir süre koruyabilmişlerdir. Fakat o günden beri de Prensler için her zaman baş belası olmayı sürdürmüşlerdir. Şehre sonradan gelmiş olsalar da şehri benimsemişlerdir, bugün Yek’in dünyadaki kalbinin İstanbulda attığını söylerler.
Osmanlı döneminin başlarında altın çağlarını yaşamışlardır. Fakat diğer klanlar ilk şoku atlattıktan sonra Yeklerle bir arada yaşarken bir yandan da onların kuyularını kazmanın yollarını bulurlar ve pek çok kez bu amaçla birleşirler. İlk başlarda Yek varlığı geçici bir şey gibi gözükse de, zamanla herkes tarafından kabul edilmiştir ve Yekler şehrin panoramasının kalıcı figürleri haline gelmişlerdir.
Zaman içerisinde pek çok kez otoriteyi zorlamışlarsa da, aslında Prens olmak yerine muhalefet olmak genelde işlerine gelmiştir. Osmanlı Hanedanı ve devlet üzerindeki kontrollerini kaybetmek klana vurulan ağır bir darbe olmuştur ve Osmanlının son yıllarında bir buhran dönemi yaşamışlardır. Başkent Ankaraya taşındığında ise herkesten önce oraya gidip oradaki yerlerini sağlama almışlardır. Bazıları başkentin ankaraya taşınması kararıyla Yeklerin alakası olduğunu da düşünür.
Klan İçi Dinamikler, Fraksiyonlar
Yek kendisinin tek bir klan olduğunu kabul etmez. Kendi içerisindeki 4 klan İstanbul’da oldukça yaygındır. Bu klanların dışında düşünsel olarak da klan çeşitli parçalara ayrılır. Bazıları Camarilla ve diğer klanlar ile daha iyi durumdayken, bir kısmı Banu Haqim ve Ashirraya yakındır, bir kısmıysa Yeklerin kendi başına bir taraf olmaları gerektiğini düşünür.
Yekler şehre ilk kez Arap kuşatması ile birlikte girdiklerini iddia etseler de, Anadolu’ya Malazgirt ile birlikte, İstanbul’a ise Fatih ile birlikte asıl girişlerini yapmışlardır. Fetihten hemen sonra bir Yek Prens ilan edilse de bu rollerini çok kısa bir süre koruyabilmişlerdir. Fakat o günden beri de Prensler için her zaman baş belası olmayı sürdürmüşlerdir. Şehre sonradan gelmiş olsalar da şehri benimsemişlerdir, bugün Yek’in dünyadaki kalbinin İstanbulda attığını söylerler.
Osmanlı döneminin başlarında altın çağlarını yaşamışlardır. Fakat diğer klanlar ilk şoku atlattıktan sonra Yeklerle bir arada yaşarken bir yandan da onların kuyularını kazmanın yollarını bulurlar ve pek çok kez bu amaçla birleşirler. İlk başlarda Yek varlığı geçici bir şey gibi gözükse de, zamanla herkes tarafından kabul edilmiştir ve Yekler şehrin panoramasının kalıcı figürleri haline gelmişlerdir.
Zaman içerisinde pek çok kez otoriteyi zorlamışlarsa da, aslında Prens olmak yerine muhalefet olmak genelde işlerine gelmiştir. Osmanlı Hanedanı ve devlet üzerindeki kontrollerini kaybetmek klana vurulan ağır bir darbe olmuştur ve Osmanlının son yıllarında bir buhran dönemi yaşamışlardır. Başkent Ankaraya taşındığında ise herkesten önce oraya gidip oradaki yerlerini sağlama almışlardır. Bazıları başkentin ankaraya taşınması kararıyla Yeklerin alakası olduğunu da düşünür.
Klan İçi Dinamikler, Fraksiyonlar
Yek kendisinin tek bir klan olduğunu kabul etmez. Kendi içerisindeki 4 klan İstanbul’da oldukça yaygındır. Bu klanların dışında düşünsel olarak da klan çeşitli parçalara ayrılır. Bazıları Camarilla ve diğer klanlar ile daha iyi durumdayken, bir kısmı Banu Haqim ve Ashirraya yakındır, bir kısmıysa Yeklerin kendi başına bir taraf olmaları gerektiğini düşünür.
