1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
Derin Bir Nefes Al ve Dinginliğe Ulaşmayı Dene, Çok Zorlanırsan Bir Mantra Söyle - Ya Da Küfür Et
Gönderilme zamanı: Pzr Eki 12, 2025 10:09 am
gönderen Görkem Mirza Levi
Tur Süresi: ??
Başlangıç Konumu: Beşiktaş / "Bodrum Katı" adlı bir bar
Oyuncular: Görkem Levi -
Israrın rüşvet ve tehdit biçimleriyle getirildiği bar masasında yapılan son yorumlar üzerine daha fazla dayanamayacağını düşünerek kendini dışarı attı. Serin hava onu eski bir dost gibi karşılayıp ucuz şarabın kan kaynatan etkisini üstünden çekip aldı. Genç adamın eli paltosunun cebine gitmiş, sigara kutusunu içeride unuttuğunu fark edince omzunun üstünden kalabalık masaya bir bakış atmıştı. Cem ve Kerem bir köşede fısıl fısıl konuşmaya devam ediyor; Derin, Fatih’e birkaç dakika önce yaşanan şüpheli bir yanlış anlaşılmadan dolayı surat asıyordu.
Ayağını bir öfkeyle yere vurup barın dışındaki masalarda oturan insanlara baktı, çünkü bir saniye daha o masada oturmaktansa kendini boğar boğar odaların köşelerine atar, ağlayıp kendini aslanlara yem yapmaya çalışırdı.
Aslında mesele öyle büyük bir şey değildi. Zaten öyle masalarda konuşulan meseleler nadiren önemli olurdu. Ama Görkem’in kanına dokunan şey dillendirilmeyen şeylerdi. Masanın altında sessizce birbirine değen iki diz, masanın üstünden söylenmiş aksi şeyler. Deli deliyi görünce sopasını saklarmış misali, başkalarının ikiyüzlülüğü kanını donduruyordu.
Peki Görkem bu kadar irite edilince ne yapardı? Oturup konuşacak hali yoktu ya. Bütün erkekler gibi, terapiste gitmektense -yine- bir kostüm giyip çatılarda tünemeyi ya da daha kabul edilebilir haliyle, içinde büyüyen öfkeyi nikotinle sakinleştirmeyi tercih ederdi.
Kendisinden kısaca, kıvırcık saçlı bir gencin paketinden bir dal çıkardığını yakalayınca üç hızlı adımda yanına vardı. Derin bir nefes alıp, olabildiğince dostane görünmeye çalışarak, “İyi akşamlar beyler. Bir sigara isteyebilir miyim acaba?” diye sordu. Sesi bir an için titredi, griye yakın mavi gözleri iki adam arasında sessizce dolaştı.
Kıvırcık olan, “Tabi,” diyerek sigara paketinin kapağını açtı ve ona doğru uzattı: “Buyur.”
İki parmağıyla bir dalı yakalayıp çekip çıkardı ve başının yanına dek getirip baştan savma bir selam verdi, “Sağol.” diye ekledi. Dar caddenin karşısına, kapanalı çok olmuş lokmacının tabelasının altına geçti. Sigarayı dudaklarının arasına sıkıştırırken ellerinin titrediğini fark etmiş, yüzünü ekşiterek “Salak mısın amına koyayım?” diye kendi kendine homurdanmıştı.
Ceplerini yoklayarak çakmağını aradı. Neyse ki pantolonunun arka cebinde, bandanasının sarktığı yerde bir tane bulmuş, sigarasını yaktıktan sonra derin olmakta ısrarcı bir nefes çekmişti. Sigarayı tutan elinin parmakları üst dudağını kaşıdı. Oradan buradan gelen müzik sesleri birbirine karışıyor, sessizliğe sığınmayı dilediği sokağın gölgesinde kendini daha da açıkta hissediyordu.
Sigarasının külünü silktikten sonra aceleci bir nefes daha çekti. Gözleri diğer insanların üstünde dolaştı. Çoğu yeni çehrelere sahipti; kötü metal grubu tişörtleri içindeki sakalsız yeni yetmeler biraz ilerideki metal barın önünde toplanmıştı. Diğer tarafta gececileri toplayan midyeci aceleyle çalışıyordu.
Sokak ona biraz biraz Ankara’yı anımsattı. Babasının gitmesini hiç sevmediği Sakarya Caddesi’nde yaşı yetmemesine rağmen içeri girebildiği barlar lise hayatını az keyiflendirmemişti. İçinde yaşarken o yılların ne kadar dertsiz olduğunu fark etmemişti. Daha gerçekler ortaya çıkmamıştı, ardını toplayan annesi yanından hiç ayrılmamıştı ve sokaklar ona aitmiş gibi yürürken kendini hep daha iyi hissetmişti.
Burada sokakta yürüyen biriydi.
Sigarası yandı, yandı, parmaklarının ucunu da yakınca sızlanarak filtreyi yere attı ve üstüne basarak söndürdü. Başını kaldırıp az ilerideki çöp kutusunu görünce biraz utanmış, sonra da bu gece biraz kötü birisi olma hakkını kendinde bulmuştu.
Kapıya baktı, omuzlarının daha da gerildiğini hissetti. Gözlerini bir anlığına yumdu, bunu yapmaktan çekindiği için kendine birkaç küfür savurdu. Sonra da hiçbir şey olmamış gibi, canı hiç sıkılmamış gibi, paltosunu savura savura içeri girdi.
Bayık doksanlar müziği kulaklarını bir kere daha doldururken gözleri arkadaşlarının masasını buldu. Fatih onu erken görmüş, yüzüne pis bir sırıtış yerleştirip yeniden Cem’e doğru eğilmişti. Kapanmak bilmek ağzı Görkem’in duyamayacağı şeyler için açıldığında, Görkem midesinin burkulduğunu hissederek yönünü değiştirdi ve bar tezgahına doğru ilerledi. Taburelerden bir tanesine tezgahtan destek alarak oturdu, barmene bakıp, “Gerçekten kokteyl yapabiliyor musun yoksa Google’lamanı beklemem mi lazım?” diye sordu.
Re: Derin Bir Nefes Al ve Dinginliğe Ulaşmayı Dene, Çok Zorlanırsan Bir Mantra Söyle - Ya Da Küfür Et
Gönderilme zamanı: Pzr Eki 12, 2025 2:03 pm
gönderen Eflatun
"felsefe mektebine gittiler diye iyi şair olduklarını sanan ahmaklara
yaşarken de gülüyordun şimdi de gülüyorsun goncasını açar
gibi teninde kabarıyor damarların her zaman erotik bulurdun
bunu birinin dili gezinirken kollarında, şimdi başka türlü sarılıyor
hatırladıklarınla üveyliğin, ikizliğin
kanının debisine kapılıyorsun dans eder gibi kendinin yabancı kollarında
kimsesizliğin"
Kafasındaki yeni okuduğu şiirin ritimlerinin tekrar tekrar ayaklarını sürüklemesine izin verdi. Bir zamanlar bütün şiirler serbestti diye geçirdi aklından. Bu yeni uyandığı çağ kurallarla doluydu; isimleri, izmleri büyük düşüncelerin, temsilcileri, kuralları, ön kabulleri, şartları... Bir yandan, aruzdaki güzelliği inkar edecek de değildi, etrafına hiç bakınmadan yürürken bir eliyle refleksif olarak kafasını kaşıdı.
Türkçe'nin fonetiğini beğenmişti. Şiire uygun bir dildi bu pek tabii, Arapça, Farsça ve Fransızca gibi. Biraz daha kaba, biraz daha içten. Hızlı ve derinlemesine düşünmek için kabiliyetli bir dildi aynı zamanda. Kelimeleri azdı fakat belleğindeki bin bir farklı kelimeyi ekleyiveriyordu gerektikçe, konuşurken buna dikkat etmeliydi.
Taksim Meydanından aşağıya doğru salındı. Bu kalabalığa hala alışamamıştı. Bu kadar çok insanın bir arada olması ona doğal gelmiyordu. Merdivenleri hızlı adımlarla atlayarak denize doğru yürüdü kafasındaki bin tilki ve şiirle. "Meddah İsmet camcı esnafındandı", hatırladı. "Ölümünden sonra Beşiktaş'ta bir sokağa Adı verildi" Rüzgar usul usul uluyordu bayırdan yukarıya doğru tırmandıkça. Bu yolu seviyordu, Galata'dan -zaman zaman ta Topkapı'dan- Taksim Meydanının sonuna kadar, oradan aşağıya doğru ve sonra sahil yolundan Beşiktaş'a, kimi zaman Ihlamurdereye, kimi zaman Barbaros'a ve Yıldız Parkına.
İstanbul... Anlatıldığından da güzeldi. Üzerindeki bu devasa bina çöplüğü yükselmeden önce şehre uğramış olmayı dilerdi. Uyandığından beri şehri çıkmazlarına dek keşfediyordu. Beşiktaş'a sık sık uğramıyordu. Riskliydi. İstanbul'un şu "Prensi" Beşiktaş'ı kendinin ilan etmişti ve geceleri burada türünden birine rastlamak işten bile değildi. Yine de pek umursamıyordu, türünün gençleri birinin önünden çekilmeleri gerektiğini genelde anlarlardı. Kolay ya da zor yoldan.
Kafasını kurcalayan şeyler vardı. Çok uzun zamandır düşünülen ve ilmek ilmek işlenen planlar harekete geçmeden önce, yapması gereken bir iş olduğunu fark etmişti birkaç gün önce. Pek fazla vakti de yoktu. Bugüne kadar kanını verdikleri gelmişti aklına, torunları gecenin içinde onun adını hiç bilmeden dolaşıyorlardı. Çok fazla şey, çok fazla gelenek, çok fazla şiir, çok fazla gerçek unutulup gitmişti zamanın girdaplı dalgalarında. Hatırlatmak, tekrar ve tekrar anlatmak onun kendine yüklediği sorumluluklardan biriydi. Bu düşüncelerle dolaşıyordu bir süredir ve aranıyordu. Birini bulmak için çok seçici davranıp uzun uzun araştırmalar ve testler yapanlardan değildi. O kaderdi, birinin kaderi, yolda öylece yürüyecekti ve çarpacaktı birine, bütün hayatını altüst edecek, ona hiç istemediği, hiç aklına bile getirmediği güçler ve bir lanet bahşedecekti. Bir süreliğine bir hizmetçi, bir çeşit köle, zaman zaman doldurulacak boş bir kitap. Sonra da onu bırakacaktı Dünyaya ki o da başkalarının kaderine kendisi gibi çarpabilsin.
Elleri paltosunun ceplerinde sahil yolundan yürüdü, Kahvaltıcılar Sokağı denilen yere girdi ve oradan yukarıya Balıkçılar Çarşısına. Hala kimseye çarpmamıştı. Birkaç gündür yaşadığı şey tam olarak buydu, bu şanssız kişiyi kendisi seçmek istemiyordu, bekliyordu ki o kendisini seçsin, bir şey olsun, bir işaret gelsin, daha doğrusu ortada hiçbir şey olmasın da Eflatun sorumluluğu kendi üzerinden kaderin çarklarına atmış gibi hissetsin, her neyse işte!
"ve geri kalanlar gibi ben de soyunuyorum
tüm insanların gecesinde kendime,
daha küçük bir gece yapıyorum!"
Aklından geçirdiği Neruda şiirinin çevirisinin bu dizelerini hışımla bağırarak söylemiş olacak ki çevredekiler dönüp ona baktı. Bakışlarına karşılık vermeden yürüdü, yol sağa ve sola ayrılıyordu. Cebinden bir bozukluk çıkartıp havaya attı, yolunu yere düştüğündeki yüzüne göre seçti, parayı yerden almadan ve yüzünü yerden kaldırmadan yürümeye devam etti. Kafasının içindeki kelimelerde ve uzak anıların mırıltılı yankılarında kayboldu; bir çingenenin baktığı fal, kuzeydeki isimsiz bir ormanın içinde ateşin etrafındaki korkutucu dans ve davullar, kucağında dans eden Sogd kadınla karga, Hindistan'da bilge bir adam, Kartaca'da yeraltı galerisinin içindeki eşsiz kütüphane... Bu lanetin en kötü yanı da buydu. Sonsuz ömür, sonsuz bir hafıza getirmiyordu. Zihni karmaşık labirentlerle doluydu ve bir şeyleri çekip çıkartmak imkansızdı. Unutulmuş onca şey! İçinden çığlıklar attı.
Kendine geldiğinde bir barın kapısının önünde olduğunu tahmin etti. Tabelaya bile dikkat etmeden kendini içeriye attı. Bulduğu ilk boş masaya oturdu ve yan masadakilerin konuşmalarına kulak verip kendi iç sesini bastırmaya çalıştı.
Re: Derin Bir Nefes Al ve Dinginliğe Ulaşmayı Dene, Çok Zorlanırsan Bir Mantra Söyle - Ya Da Küfür Et
Gönderilme zamanı: Pzr Eki 12, 2025 10:18 pm
gönderen Görkem Mirza Levi
"Dallamalarla uğraşacak vaktim yok kardeşim. Bira vereyim."
Barmenin huzursuz cevabına karşılık vermeden cüzdanından biranın parasını çıkardı ve tezgahın üstüne bıraktı. Tartışmaya gücü olmadığı gibi, zaten iyi kokteylin ne kadar zor bulunduğunu öğrenecek zamana ve ayrıcalığa da sahip olmuştu. Barmen önüne normal şartlar altında tercih etmediği bir bira koydu, şişeyi alıp kapağını açtı ve tezgaha bıraktı. Görkem istediği özel alanı burada da bulamayacağına karar verip biradan büyükçe bir yudum aldı ve arkadaşlarının masasına odaklandı. Asitli, hoş karşılanmayan ve son derece çiğ hamur gibi kokan sıvı sessizce boğazını üşüte üşüte aşağı akıp giderken, genç adamın gözleri bir an için bir yabancıya takıldı. Bu yabancı kendisinin ait olduğu masada değildi, lakin o yana doğru dönüktü. İlgili gözükmüyor olmasına rağmen Görkem bir an için içinden öyle olmuş olmasını diledi. Dışarıdan bir gözün masadaki sirke onaylamaz bir bakış atması belki işleri yatıştırırdı.
Öte yandan... Üniversitelilerin çoğunlukta olduğu bu sokaklarda, kimsenin kimseye ne konuştuğu hakkında çatacak hali yoktu.
Biradan bir yudum daha alıp masaya ilerledi, sandalyesine oturup bir bacağını Cem'den yana uzattı, diğerini de sandalyenin ayaklarını birbirine bağlayan köprüye koydu. Bira şişesini masaya bıraktı, çıkan tıngırtıdan sohbetin kesildiğini anlamıştı. O burada değilken ne konuşuluyorsa, pek hayırsız bir şey olmalıydı. Görkem güvenle oturduğu sandalyesinin arkasına yaslanıp, sanki rahatsız olmamış gibi ve sanki daha öncesinde kaçmamış gibi, "Bir daha buraya gelmeyelim," dedi. Gözleri dışarı çıkarken masada unuttuğu küçük tütün kutusuna kaydı, "Zaten bu gece neden geldik onu da bilmiyorum ya."
Derin, "Doksanlar Gecesi dedim ya Görkem." dedi.
Görkem başını aşağı yukarı salladı. Zihninin içinde bir yerde, küçük bir sayfaya, "Doksanlar derken Doksanlardan bahsetmiyorlar. diye ekledi.
Fatih, "Paşa poz kesecek ya, beğenmez." diye homurdandı.
Fatih'in sesinin kulaklarına ulaşması, keskin sözlerinin kafasının arka yerinde bir şeyleri kaşımasına neden olmuştu. Hareket etme isteğiyle tütün kutusunu önüne çekip sigara sarmaya koyuldu. Bu sırada Cem, Fatih'e uyarı dolu bir bakış atmış ama Görkem bunu yakalamamıştı. Genç adamın parmakları kağıdın üstünde aceleyle dolandı, diliyle hafifçe yaladı. Daha sigarayı bir kenara koyamadan Fatih uzanıp almış, bu sefer Görkem başını kaldırıp esmer, yüzünde hep keskin bir ifade olan ve Görkem'in içinde çeşitli bağlamlarda boğma isteği uyandıran adama baktı. Başı huzursuz bir kedi gibi yana yattı, "Fatih," dedi ama devamını getirmedi. Mesele sigarayı almış olması değildi, öyle ya Görkem zaten her zaman içmek için sarmazdı. Mesele, Fatih'in söylediği onca şeyden sonra, duyulduk ve duyulmadık, bunu yapmayı kendinde hak görmesiydi.
Fatih sigarayı yakarken omuzlarını küstahça silkti, arkasına yaslandı. Yüzünde, o keskin hatlara uygun olmayan gevşek bir sırıtış kendini gösterdi.
Görkem bozuntuya vermeden, çünkü bunu asla yapmazdı, bir dal daha sarıp Cem'in önüne bıraktı. Kerem için de aynısını yaptı. Küçük gösteriş, özel değilsin demenin nazik yolu. Çünkü hasarlı zihninin bir köşesinde, bir zamanlar Fatih'in özel olmasını istediğini biliyordu. Kendini cezalandırmanın vücut işi, önce sar ve sar ve sar. En son kendisine bir sigara sarmış, dalı dudaklarının arasına yerleştirip yakmıştı. Sonra iç. Derin bir nefes çekip bir süredir görmezden geldiği birasına baktı, odağını kaybeden gözlerini birkaç defa kırpıştırdıktan sonra dumanı dışarı vermiş, ihmal edilmiş biradan bir yudum almıştı.
Re: Derin Bir Nefes Al ve Dinginliğe Ulaşmayı Dene, Çok Zorlanırsan Bir Mantra Söyle - Ya Da Küfür Et
Gönderilme zamanı: Pzt Eki 13, 2025 12:54 am
gönderen Eflatun
Etrafı ne kadar dinlese de, kaderin çanları bir türlü çalmadı. Belki de yalnızca bir ghoul da işini görürdü. Bu düşünceden hızlıca vazgeçti. Uyandığında hatırlanmıyor olduğunu görmekten tatmin olması gerekirdi, zira tam da bunu planlamıştı. Onun bir zamanlar toprağın üstünde yürüdüğünü unutmuş bir Dünya. Hala yürüyor olduğu fark edildiği anda kopacak kıyametin farkındaydı, akıllıca davranmıştı. Kitaplarda ismi geçmiyordu, çocukları kendi çocuklarına ondan bahsetmemişlerdi. Fakat uyandığında Dünya'yı o hiç var olmamış gibi bulmak, kabul etmek istemese de onu rahatsız etmişti. Bu yalnızca bir ego problemi değildi. Ömrü bilgilerin saklanıp aktarılması yolunda heba olmuştu. Sakladığı tek şeyse kendisiydi. Bildikleri, hayatı, varlığı...
Geleceğin neler getireceğini bilmek mümkün değildi, belki daha uzun bir uyku, ya da yenilgi, belki de yok oluş. Hiç almadığı kadar risk alıyordu. Bu sefer hatırlanacağından emin olmalıydı, bilineceğinden, Dünya'ya bir iz bıraktığından. Onun bildiklerini herkesin öğreneceğinden. Bir Ghoul yetersizdi. Bir kandaş bile yetersizdi, yalnızca bir başlangıç. Dünyaya tam teşekküllü canavarlar salacaktı. Onun eserleri! Bu sefer ismini anacaklardı ve hikayesini yayacaklardı. Belki gerçek ismini değil, ama yeni seçtiği bu ismi. Eflatun'u. Eflatun ünlü olacaktı, evet, buna karar vermişti tam da şimdi. Eflatun onlara unutamayacakları bir hatıra bırakacaktı. Unutmak isteyecekleri, ama unutamayacakları! Geriye ne kadar vakti kaldığından emin değildi. Önünü göremiyordu, kendisini dünyadaki bütün düğümlerin kopacağı o yere getirmişti. Bu şehrin üzerindeki gerginliği hissetmemek mümkün değildi. Bu onun tercihiydi, yeni değil, yıllar önce verdiği bir kararın uzun vadeli neticeleri. Eflatun ölecekse de böyle ölecekti! Evet, evet. Başlamalıydı bir yerden. Kendisine bir hatıra ordusu kurmaya vakti olmayabilirdi. Başlamalıydı işte bir yerden. Elinde öylesine hiç içmeden tuttuğu bira bardağı parçalandı. Herkesin bakışlarının ona döndüğünü tahmin etti, umursamazca masanın temizlenmesini beklerken yeni bir tane sipariş etti ve bir peçeteyle kendi üzerini sildi. En azından düşüncelerinden alıkonulmuştu işte, sakinleşti.
İşte zaman zaman kopuyordu böyle mantığının soğukluğundan. Türünün laneti. Kendi çocukları ondan daha soğuktular, daha rasyonel. Bu deliliğe kimisi hiç düşmüyordu. Eh, her halükarda düşündükleri mantıklıydı da bir yandan, buna kanaat getirdi. Eflatun, deliliğin yolunun zaman zaman mantıklı olana da çıkabileceğini bilenlerdendi. Seçmeliydi birisini işte, başlamalıydı. Şimdilik yalnızca bir. Daha fazlasına ayıracak vakti ve enerjisi olacağından emin değildi. Belki daha sonra, eğer şu işi bir kıvırabilirlerse.
Mırıldandı "yaşamak bir sanrı değilse öcalmak gerekir". Kendi hülyalı şiir alemine zihnini bırakacakken bir bağırışla dikkati dağıldı. "Aptal orospu hadi gidiyoruz yürü dedim sana!" Tek kaşını kaldırdı. Belki de izlenecek bir olay. Orta yaşlardaki bir adam daha genç görünen bir kadını saçından tuttuğu gibi çekiştirerek bardan dışarıya çıkartmaya çalışıyordu. Biraz uzaktaydılar. Kadın direnmeye çalışıyordu fakat karşısındaki adam onun en az iki katı ağırlığındaydı. Bağırıp çağırıp küfürler edip uzun tırnaklarını adamın etine gömüp kendini kurtarmayı deniyordu. Adam boştaki eliyle kadına bir tokat yapıştırıp gerekirse kadını sürüklemek pahasına kapıya doğru yürümeye devam etti. İlginç. Etrafı izledi. Olayı gören birkaç garson izlemeye devam etseler de hamle etmeye yeltenmediler. Birkaç kişi masasında otururken içkisinden bir yudum alıp hiçbir şey olmuyormuş gibi davrandı. Bu onlar için neredeyse kanalı değiştirmek kadar kolaydı, kanalın kendi kendine geçip gitmesini beklemek! İnsanların iyi olduklarını hiçbir zaman düşünmemişti. Yalnızca daha da kötüye gidebilmelerinin mümkün olduğunu sanmıyordu. Kocaman bir umursamazlar ordusu.
Re: Derin Bir Nefes Al ve Dinginliğe Ulaşmayı Dene, Çok Zorlanırsan Bir Mantra Söyle - Ya Da Küfür Et
Gönderilme zamanı: Pzt Eki 13, 2025 2:50 am
gönderen Görkem Mirza Levi
Birasını masaya geri bıraktığı sırada dikkatini bir gürültü çekmiş, rahatça oturduğu sandalyedeki duruşunu değiştirmişti. Gözleri arayıp sesin kaynağını buldu. İki kişi arasındaki huzursuz edici çekişme keyfini aynı gece çalan beşinci Mirkelam şarkısından daha çok kaçırmıştı. Sigarasından bir nefes çekti, başını çevirip elleri tezgahta, olanları izleyen barmene baktı. Ona dallama diyen birine göre, mekanının dağıtılmasını pek önemsemiyor gibi duruyordu. Sandalyesini geriye doğru ittirdi, birasını eline aldı. Derin, "Bırak Allah aşkına ya," dedi. Masadaki tek kadının barın loş ışığında bile kendini belli eden mavi gözleri, Görkem'e laf geçirmek ister gibi açıldı.
Görkem bir kere daha olan bitene baktı. Rezillik çıkarmaya değer miydi? Muhtemelen değmezdi. Ama drama çıkarırsa bu masadan kurtulabilir miydi?
İşte bu ilgi çekiciydi.
Dolu masaların yanından usulca geçip kadını sürükleyen adamın yanına vardı. Elindeki birayı en yakın masaya koyup cüzdanını çıkardı. Adama bakmadan, "Kaç para istiyorsun?" diye sordu.
Adam kadını bıraktı, iki büyük adımda Görkem'in dibinde bitti.
Oh yo.
Ama iş gösteriş işi değil miydi? Ayaklarını yere sabitleyen paniği görmezden gelerek kaşlarını kaldırdı, gözlerini adamın gözlerine sabitledi: "Kadın diyorum."
"Sen benim kız kardeşime ne diyosun lan!" Adamın iri elleri Görkem'in göğsünü buldu; bir darbe değil bir ittirmeydi ama Görkem'in en güçlü yanı, eh, hiçbir zaman kuvvetinin yerinde olması olmamıştı. Dengesini sağlamak için geriye doğru bir adım atım belini arkadaki masaya dayadı, yakınlaşmaktan fırsat bulup az önce aynı masaya yerleştirdiği bira şişesini aldığı gibi adamın kafasına geçirdi. Kehribar renkli bira şişesinin alt kısmı parçalanarak etrafa saçılmış, Görkem ağız tarafından tuttuğu için dökülen bira yeri ıslatmıştı. Sadece savurduğundan darbenin etkisi az olmuş, adamın alnını kana bulayan ve saatler sonra acil doktorlarının yüzeysel bir yara olarak tanımlayacakları bir kesik açılmıştı. Bundan daha önemlisi, şaşkınlıkla geri çekilmeyi deneyen adam yerdeki küçük bira gölüne basmış, dengesini kaybedip bir sandalyeye tutunarak anca düşmesine engel olmuştu.
Barmen tezgahın arkasından "Siktirin gidin ya! Bir daha ikinizden birinin yüzünü görürsem ağzınızı burnunuzu dağıtırım!" diye bağıra bağıra kapının önüne gelirken Görkem hala yerde olan kadına baktı. Titrek eller adama çokça benzeyen suratının bir kısmını kapatmıştı. Adamın susmasıyla cesaret bulan iki kişi kadınla ilgilenmeye koyulurken Görkem kendi kendini kutladı. Kötü bir bardan kovulmak ancak zafer sayılabilirdi.
Birayla ıslanan ayakları yüzünden dikkatlice hareket edip kapıya yanaştı. Masada kalmış eşyalarına bir bakış attı ama Cem'in onları toplayacağını biliyordu. Kapıyı omzuyla ittirip soğuk havanın içeri girmesine izin verdi, kendisi dışarı çıktı. Sokağın aktığı caddeden gelen polis sirenlerini duyunca ağzının içinde birkaç küfür homurdanarak içeriye doğru son bir bakış attı. Eğer adamı kışkırttığını söyleyen çıkmazsa, ilk hamlenin ondan geldiğini söyleyerek bu durumdan kaçınabilirdi. Bir elini yorgunca yüzünde dolaştırıp kapıyı arkasından kapatıp sokağın diğer ucuna doğru yürümeye başladı.
Re: Derin Bir Nefes Al ve Dinginliğe Ulaşmayı Dene, Çok Zorlanırsan Bir Mantra Söyle - Ya Da Küfür Et
Gönderilme zamanı: Pzt Eki 13, 2025 2:27 pm
gönderen Eflatun
Birisinin öne atılacağını içten içe biliyordu. Damarlarında gürüldeyen sıcak kan ve ömrün kısalığı. "Delikanlı" diyorlardı, delikanlı, delikanlı, birkaç kere tekrarladı ve bu kelimenin çağrışımıyla eğlendi. Bir Kandaş mermer donukluğunu ve insani duygulardan arınışını uzun yıllarda kazanırdı. Bir insan tam da böyle olmalıydı işte, "delikanlı". Adamı kanı vücudundan hızla boşalırken hayal etti ve bu düşünce hoşuna gitti. Fısıldadı "Ya Tanrı'ya inanır ya da isyana." Ah, Edip Cansever, gelmiş bulundum. İçinden bir kahkaha attı. Gelmiş Bulundum!
"Ölüler ki bir gün gömülür
İçimizdeki ölüler, dışımızdaki ölüler
İnsan yaşıyorken özgürdür
İnsan
yaşıyorken
özgürdür."
Özel birine benzemiyordu. Güçlü, çevik ya da zeki. Öyleyse bile haberi yoktu. Yalnızca ayağa kalkmıştı, yalnızca ona çarpmıştı. Kafasının içinde konuşup durdu. "Şimdi alacağım özgürlüğünü ve kanını! Kanımdan ve kafesimden seni yaratacağım. Sonsuz tutsaklığı, bin yıl zincirleri! Şimdi bitmez ömrün boyunca küfret bu ana, ayağa kalkmana, öne atılmana, umursamazlar ordusundan olmamana. BANA! KADERE VE SONSUZ YALNIZLIĞINA!" Hışımla paltosunu savurarak ayağa kalktı bira şişesi diğer adamın alnında patlarken. Çatlayan kılcal damarlardan süzülen ılık kana burnunu tıkadı. Kısa bir süre adamın ayrılmasını bekledi ve onu takip etti.
Arkasından yürüdü, poetik bir an. Ama şimdi değil, doğru yerde, daha doğru bir zamanda. Kendisini fark ettirmek için hafifçe omzunu sıyırarak adamın yanından geçti. Sağ tarafa doğru dönüp yüzünün yarısını gösterdi yürümeye devam ederken. "İnsan yaşıyorken özgürdür!" Ne düşüneceğinin önemi yoktu, yalnızca duymalıydı. Hızlandı, herhangi bir tepki verdiyse bile dikkati onda değildi. Yürüyüp bir ara sokağa dönüp gözden kayboldu.
Onun kokusunu biliyordu, kilometrelerce öteden dahi onu bulabilirdi. Yalnızca biraz daha bekleyecekti. Ona çarptığı sırada bu insan hakkında bilmesi gerekenleri öğrenmişti. Yalnızca doğru ana ihtiyacı vardı. Hazırlık yapmalıydı. Kilyos'ta bulduğu artık kullanılmayan otellerden birini düşündü. Bu mevsimde o terk edilmiş binalar ve çevresi tamamen boş olacaktı. Belki birkaç eroinman. Onları kaçırmak zor olmazdı. Hatta, onları kaçırmamaya karar verdi. Yalnızca bir dönüşüm değil, ilk av. Mecburi bir av. Evet, evet! İkisini birden aradan çıkartmak en iyisiydi. Düşünceler içerisinde geceye karışıp planları için hazırlanmaya başladı.
Re: Derin Bir Nefes Al ve Dinginliğe Ulaşmayı Dene, Çok Zorlanırsan Bir Mantra Söyle - Ya Da Küfür Et
Gönderilme zamanı: Pzt Eki 13, 2025 8:10 pm
gönderen Darkaon
EXP
Güzel olmuş, elinize sağlık.
Görkem Mirza Levi - 4 EXP
Eflatun - 5 EXP