XENA

Kullanıcı avatarı
Batıkan Galat
Giovanni
Mesajlar: 7
Kayıt: Cmt Eki 11, 2025 8:46 pm

Tur Süresi: N/A
Başlangıç Konumu: İtalyan Apartmanı, Sonradan Eklenen Çatı Katı, Kadıköy, Yeldeğirmeni
Oyuncular: Batıkan Galat, Mert Sövüş, Çelik Karataş
İlk alındığından beri hiç yıkanmamış siyah nevresimin beceriksizce serildiği sert yatağında uyandı. Hava kararmıştı. Açık kalmış müzik çalmayı sürdürüyordu. HEALTH'den ISN'T EVERYONE. Çakmak arandı. Dünden kalma yarım cigarasını küllükten kaptığı gibi ayaklanıp ateşledi. Ateşin çakışındaki rahatsızlığa alışmak için 32 sene yeterli değildi. İçi ürperdi, içine derin bir nefes çekti. Lanetinin diğer Kandaşlardan ufak bir farkı vardı. Akciğerleri kısmen çalışıyordu. Sigara ya da benzeri çekilerek içilen şeyleri tüketebiliyordu ve bu özelliği Vampir özellikleri arasında en sık kullandığıydı. İlk dumandan sonra cigarayı bir eline aldı, gerildi, vücudunun farklı bölgelerini kütürdetti. Sigarayı ikinci nefesinde bitirdi ve küllüğe bastırdı. Lanet bir gün daha...

Esrar dolu paketini eline aldı, ceketinin iç cebine koydu, ceketini üzerine geçirdi, eliyle saçlarını şöyle bir karıştırıp kapıya doğru yürüdü. İtalyan Apartmanının çatı katındaydı. Bu güzelim binaya sonradan eklenmiş bir çatı katı, bir hilkat garibesi, aynı kendisi gibi. Binanın acıklı bir hali vardı, estetik yoksunu kurnaz ev sahiplerinin elinde madara olmuştu. Apartmanın önemli bir kısmı bakımsızdı. Restorasyon için gereken izinler bir türlü alamıyorlardı. Bir gün binanın kalanını da alacaktı, fakat şimdilik bu çok dikkat çekerdi. Ailesine siktiri çektikten sonra bu rezil apartman dairesini kendisine layık bulmuştu. Çatısı sık sık akıtıyordu. Martıların sesleri rahatsız ediciydi. Kullanılan malzemeler binanın geri kalanından farklıydı ve dışarıdan bakan birisi bile ilk anda buranın çirkinliğini fark edebiliyordu.


Daire dışardan ne kadar çirkin olsa da, içi ona iyi hissettiriyordu. Şimdiye dek biriktirdiği çoğunluğu değerli kitaplardan oluşan eşyaları, ve antikaları bütün duvarlara montelenmiş kitaplıklarda düzensizce sergileniyordu. Batıkan neyin nerede olduğunu bilse de kalan herkes için kaotik bir durumdu. Buradaki eşyalar apartmanın tamamından daha değerli olabilirdi belki de. Ailesine karşı gelmediği yıllarda, onların parasıyla toplamıştı bunların çoğunu, kendi parasını kazanmaya başladıktan sonra da eklemeler yapmıştı.

Müzik "FEEL NOTHING" ile değişti. Hissetmiyordu. Hiçbir şey hissetmiyordu! Cep telefonunu da cebine sıkıştırıp merdivenlerden aşağıya üçer üçer inmeye başladı ve sokağa çıktı. Birileri ona bulaşsın da ağzını yüzünü dağıtsın istiyordu. Her önüne bakışlar atarak tehlikeli bir şekilde yürümeye başladı. Bugün motora binmemeye karar vermişti. Bu yaşadığı her neyse -zira hayat demek zordu- biraz da olsa değişecek gibiydi ve bundan memnundu. Yeni ve ani bir karar vermişti. Uzun zamandır bir iş düşünüyordu, vaktini öldürmenin herhangi bir yolu. Kavga, cinayet, seks ve uyuşturudan farklı bir şeyler. Sonunda bulmuştu. Aslında bulan kendisi değil Mert'ti. Ne fark edecekse.

Kadıköy'ün ortasında bir dövüş kulübü açacaklardı. XENA. Kadıköydeki kimlerin buna ne diyeceğini umursamıyordu. Başka hangi vampiri rahatsız edeceklerini. Polislerin onlara salça olup olmayacağını, ya da rüşvet verecek doğru kişiyi. Üstünde apartman daireleri olan İki katlı bir barı satın almıştı, adını değiştirmişti. Burası standart bir bar gibi işleyecekti. -Düzgün müzikler çalanından- Ayrıyetten asıl olarak alt katı satın almıştı. Bir zamanlar pavyon olarak kullanılmıştı, sonrasındaysa vizyoner olduğunu sanan iki dangalak burayı bir çeşit cluba çevirmiş, Arap müşterileri Taksim'den buraya çekebileceklerini ummuştu ve batmışlardı.

Buraya önemli miktarda para harcamıştı, aynı isimli barın hem de dövüş kulübünün dizaynı, çalışacak elemanlar, içecekler... Kendisini Mertle ortak sayıyordu. Bu sikko hayatındaki dostu. O da kendisi gibi kaçıyordu klanından, geçmişinden, kendinden ve olduğu şeyden. Kötü bir ikiliydiler, zaten bunu seviyorlardı. Bir de Çelik Abi vardı tabii. Onu direkt olarak bir ortak görmese de burda kendilerinden daha çok işe yarar olacağını zannediyordu. Mert ve kendisi gibi bir serseri değildi, işinde gücünde birisiydi ve kendileriyle işi ne anlamıyordu. Eh, o olmasa bunları yapabileceğini zannetmiyordu.

Karakolhane'yi de aşıp caddeden karşıya geçti. Bir cigara daha yaktı yürürken ve cebindeki telefondan bir şarkı açtı kulaklığa gerek duymadan. Ceketinin cebinden duyduğu kadar, "Tarlabaşı." Kadıköy'ün barlar bölgesine ilerledi, Mekan Köstebek'in biraz yukarısındaydı. Hazırlıklar henüz bitmemişti, yarın açılış yapılacaktı. Bugün açılıştan önceki son işleri halledeceklerdi. Yani, kendisinden çok parayla tuttukları elemanlar ve Çelik Abi -bugün biraz geç gelecekti-. Mekanın önüne geldiğinde birkaç eleman ona selam verdi. Üst katta çalışanlar sıradan insanlardı, alt katta bir çeşit özel kulüp olacağının farkındaydılar, arenayı konseptin bir parçası sanıyorlardı, onlarla laubali olmaya gerek yoktu. Aralarından biraz daha zıpır olan genç bir tanesine cigarasından duman teklif etti, çocuğu hevesli görünce cigarasını ona bıraktı "Az içerde iç lan reklam olmayalım" diyerek onu barın arka tarafındaki çalışanların üstü açık küçük alanına yolladı.

Demir, üstünde XENA yazan, dövüş kulübüne giden kapı açıktı. Tesisatçılar birkaç şeyle uğraşacakları için onlara anahtar vermişti. Bu kapıda yarından itibaren güvenlikler duracaktı. İçeriye girdi. Çalışan birkaç kişi kalmıştı akşam saatinde yalnızca, ona selam verdiler ama kokusunu almış olacaklar ki pek sıcak değillerdi. Umursamadan etrafı gezindi. Oldukça geniş bir alandı burası. Rahatça bir konser alanına çevrilebilirdi. Şimdi ortasına genişçe, 4 metre yüksekliğinde metal bir kafes konulmuş olmasına rağmen etrafta hala pek çok yer vardı. Şık bir tasarım diye düşündü, mor, kırmızı ve siyahın metalik tonları ve bunların garip uyumu. Paraya kıyıp düzgün bir iç mimarla çalışmıştı. Bazı garip istekleri kadını tedirgin etmiş olsa da, kadından memnun kalmıştı. Bir duvara sırtını dayadı, cigarasının izmaritini yere atıp ayağıyla bastırdı, çalışanlar giderken onları geçirdi ve arkalarından kapattı. Mert'i ve Çelik Abiyi bekliyordu. Eksik bir şeyler kaldı mı konuşmalıydılar. Yarın açılış günüydü. Herkese haber çoktan gitmiş olmalıydı. Yarın için sabırsızdı.





Resim
Mert Sövüş
Banu Haqim
Mesajlar: 7
Kayıt: Cmt Eki 11, 2025 8:47 pm


Mekana vardığında, kapının girişinde biriken sigara izmaritlerine bir yenisini ekleyen bir işçi, omuz silkerek binadan henüz ayrılmıştı. Mert adamın arkasından bakarken, duyulmayacağı kadar düşük ama sinirinin de hala tonlamasına karıştığı bir sesle 'orospu çocuğu' diye küfretti. Daha dün mekana uğramış, içerde aylaklık yapan iki işçiyle kavga etmiş, sonrasında işler bitene kadar dönmemek üzere mekandan ayrılmıştı. Hala siniri yatışmamış olacak ki, bir tanesini şimdi yine gördüğünde kaşları istemsizce çatıldı. Mert, uzun zamandan sonra ilk kez bir şey için heyecanlanmış, bu da içindeki kontrolcü budalayı açığa çıkarmıştı. Bu elemanlar, görsellikten çok pratik olmaya önem veriyorlardı. Mert de aynen böyle yapardı. Ama burası onun ve Batıkan'ın mekanıydı, her şey mükemmel olmak zorundaydı.

Tam da burada önüne gelen her vampirin ağzını burnunu kıracak, gözüne kestirdiği insan müşterilerinin birkaçının gece sonunda kanını içecek, gözüne daha bile hoş geleni üstüne bir de sikecek, aynı döngüyü her gece tekrar edip bir de bundan para kazanacaktı. En önemlisi, bunları yapmaya devam ettikçe, ailesinin gölgesini daha bir az hissedecekti üzerinde, en azından böyle düşünüyordu. Fantazi dünyası bir anda yeniden yeşerirken morali yerine geldi ve kendini dekoru yeni tamamlanmış binanın içine attı. Öğrencilerinin kopya çektiğini ıspatlamaya çalışan bir öğretmen misali etrafını süzerken, daha şimdiden birilerini telefonda arayıp küfredeceğini ve paralarını ödememesi için Batıkan'ı ikna etmeye çalışacağını çok iyi biliyordu. 'Anasını sikmişler ortalığın bak' Diyerek belki parkeye damlayan birkaç boya damlasını eliyle gösterecek, eline bir ıslak mendil alıp o lekeyi yok edene kadar uğraşacak, sonunda Batıkan'ı çileden çıkartana kadar da söylenmeye devam edecekti. Ama içeriye adımını attığı anda, fikri değişti.

İçeride işçiler yokken, etrafta atılı duran adet edevatlar toplanmışken, tadilatın izleri silinmişken ve son rütuşlar tamamlanmışken mekanın kalitesi ortaya çıkmıştı. Tüm iç dizaynını ona göre ayarlattırdığı ışıklandırma sistemi, tavan köşelerinden içeri loş bir ışık veriyordu. Bar zengin görünüyordu. Gerektiğinde romantik, gerektiğinde salaş, gerektiğinde de modern bir yer olarak öne çıkacaktı. Ama en önemlisi alt tarafıydı. Hiç vakit kaybetmeden aşağıya indi ve odanın ortasını kaplayan ringi gözleri parlaya parlaya seyretti. Buraya özellikle koltuk, sandalye ve masa gibi eşyalar aldırtmamıştı; izleyicilerin ayakta durup nispeten yüksek yapılmış ringdeki dövüşçüleri heyecanla izlemesini hayal ediyordu. Daha şimdiden kendine bir kod adı bile düşündü. 'Yenilmez Mert' gibi basit bir lakaptan, 'Zehir' gibi daha mistik ve kısa olabilecek lakaplara kadar birçok fikri vardı. Bununla ilgili az sonra uzun uzun sohbet edip, Batıkan'ın fikirlerini alacaktı. Ringin arkasındaki küçük bar standının orada duran Batıkan'ı anca o sırada görebildi. Heyecanlı adımlarla ona doğru ilerledi.

"Güzel olmuş lan. Valla güzel olmuş." Dedi. "Amını damını siktiklerim, valla şaşırttılar beni." Diye eklerken, bir dizinin üstüne çöküp çözülen bağcıklarını bağladı. Gözlerinde, pişmiş kelleyi andıran sırıtışının arkasında gizlenen derin bir arzunun izleri vardı. Mert her zaman bu denli kavgacı değildi. Onunkisi biraz abartıya kaçıyordu. Hayvanat bahçesinde yetişen bir aslan gibiydi, esaret yıllarında içindeki adil savaşçının yerini bambaşka bir şey almıştı. Biraz öfke, biraz kızgınlık ve biraz da haksızlığa uğramışlık hissi, kandaş olmanın affetmez lanetiyle birleşince böyle çarpık bir karakter olmuştu. Eskiden zevkine dövüşürdü, boks onun için bir spordu. Şimdi ise tek istediği herkesi ve her şeyi dövmekti. Yıllardır dövemediklarinin hırsını ilk rakibinden çıkaracak, çenesini kaydırana kadar rahat etmeyip 'sonraki gelsin' diye böbürlenecek, etrafa kan döküldükçe dövdüğü kendi ailesiymişçesine sevinecekti. İnsanlığından kalan vicdanı az bir burkulacaktı belki hemen sonra; ama zaten kimseyi öldürecek yürek onda olmadığından hiçbir şey çok da kötü olmayacaktı. O derecede kalpsizleşmek hiç istemezdi. Biraz çarpık, biraz da deli kalmak en güzeliydi.

"Erkencisin. Nasıl, senin de hoşuna gitmiş belli he. Oğlum buradan kesin akarız bak, bunu kutlamazsak olmaz amına koyayım." Diyerek pis bir sırıtışla Batıkan'ın omzuna girdi. "Susamadık mı? Kesin susamışızdır."
Kullanıcı avatarı
Yusuf al-Mujahid
Banu Haqim
Mesajlar: 9
Kayıt: Pzr Eki 12, 2025 4:44 pm


---İŞGALCİ---
Yusuf, karanlık sokakta bir an durdu. Elleriyle kontratı kavradı; kağıdın üzerindeki imzalar ve maddeler, özgürlüğünü kısıtlayan zincirler gibi gözlerine çarpıyordu. Nefesini derin bir şekilde çekti ve kontratı bir çakmak kıvılcımıyla ateşe verdi. Kağıdın kenarları kıvrılıyor, dumanı hafifçe rüzgâra karışıyordu; ateşin turuncu ve sarı alevleri, Yusuf’un gözlerinde parlayan kararlılık ile birleşiyordu. Her parça kağıt havada süzülüp yere düşerken, zihninde yalnızca tek bir düşünce yankılandı: artık geri dönüş yok. Mekânın ışıkları ve gölgeleriyle dolu karanlık koridorlarını, ringin metal kokusunu ve alt kattaki uğultuyu hayal etti. İçinde birden yükselen soğuk ve sessiz bir öfke ile adımlarını dikkatle attı; gölgelerle bütünleşti, her adımı bir ritim gibi yankılandı, ve sonunda kapıya ulaştığında sadece tek bir gerçek vardı: içeride, tüm dikkatini toplayacağı bir hedef bekliyordu.

Mekân karanlıktı. Kadıköy’ün nemli gecesi camları buğulandırıyor, ara sokaklardan gelen hafif yağmur sesi alt kat dövüş kulübüne uğuldayarak sızıyordu. Nemli taşlar, yağmurun ritmiyle hafifçe parlıyordu; sokak lambalarının loş ışıkları camlardan süzülüp mekânın duvarlarında titrek gölgeler oluşturuyordu. Yusuf, Obfuscate sayesinde gölgelerle bütünleşmişti; hareketleri neredeyse fark edilmeyecek kadar sessizdi. Adımlarını dikkatle atıyor, kafasında her ayrıntıyı hesaplıyordu: Mert’in ruh hâli, mekânın düzeni, ringin yüksekliği ve alt kattaki ışıkların gölgesinde saklı kalan küçük detaylar.

Kapıdan içeri girdiğinde, müzik makinesine doğru yöneldi. Parmaklarını birkaç tuşa değdirip sesi yükseltti. Loş ışıkların arasında, kulübün metal ve deri kokusuna karışan yeni bir ton yükseldi: “She Past Away - Soluk”. Şarkının karanlık, eterik tınıları mekânın havasına hemen nüfuz etti. Duvardaki eski posterler ve metal raflar, hafifçe titreşen ritimle birlikte sanki canlanıyordu. Yusuf, nefesini yavaşça kontrol ederek ilerlerken, bu müziğin Mert’in dikkatini çekeceğini biliyordu; ritim, kulübün enerji dalgasını hafifçe değiştirmiş, ringdeki öfke ve sabırsızlığı daha yoğun bir hâle getirmişti.

Yusuf, ringin etrafında sessizce dolaşarak Mert’i izledi. Her hareketi, her bakışı, her nefes alışını zihninde kaydediyordu. Mert’in omuzlarının gerilmesi, yumruklarını sıktığı anlar, gözlerinde parlayan coşku ve gurur — hepsi, Kan Yolunun öğretilerine çekilmek için birer anahtar gibiydi. Yusuf, Auspexin yardımıyla Mert’in ruhunun titreyen kenarlarını, öfke ile merakın birbirine karıştığı o kırılgan noktayı hissetti.

Kulübün her köşesini gözlemliyordu: barın köşesine sıkışmış şişeler, duvarda asılı eski fotoğraflar, ringin etrafındaki metal korkulukların hafifçe paslanmış noktaları… Hepsi Yusuf’un zihninde birer işaret, olası bir müdahale veya uyarı noktası olarak kaydediliyordu. Yol boyunca kafasında sayısız düşünce dönüyordu:

"Bu adam… özgürlüğüne düşkün ama disipline aç. Gücünü doğru bir yöne kanalize edebilirsek, Kan Yolunun yolunda gerçek bir savaşçı olacak. Ama yanlış bir adım atarsa, sadece öfke ve özgürlük arzusuyla kendini harcayacak… ve ben bunu istemem."

Ringin kenarına geldiğinde, Obfuscateyi yavaşça geri çekti; artık fark edilmek istiyordu, ama tehditkâr değil, karizmatik ve hesaplı bir duruş sergiliyordu. Ellerini ceplerine soktu, gözleri Mert’in her hareketini tararken, hafif bir sırıtış dudaklarının kenarında belirdi.

Her nefes alışında kulübün havasındaki metalik ve deri kokusunun karışımıyla zihninde bir plan inşa ediyordu. Mert’in vücudu, ringdeki ışığın altında kaslarını gerip gevşetiyor, nefesiyle mekâna ağırlığını hissettiriyordu. Yusuf’un gözleri, her titrek hareketi, her kasın gerilmesini, parlayan gözleri ve yumruklarının sıkılışını birer harita gibi okuyor, olası stratejileri kafasında yeniden kuruyordu.

Müzik, kulaklara hafif bir uğultu gibi çalıyor, mekânın karanlık ve metalik dokusuna karışıyordu. Yusuf’un gözleri Mert’in her hareketinde, her nefes alışında takılı kalmıştı; kafasında dönüp duran düşünceler, stratejiler ve olasılıklar, sanki mekânın gölgeleriyle birleşmişti.

Ve Yusuf, karanlığın içinde sessiz bir gölge gibi durarak, Mert’in üzerinde hâkimiyet kurmak için gözlerini ondan ayırmadı. Kan Yolunun ateşi, hem Mert’in öfkesinde hem de Yusuf’un planlarında titrek bir ışık gibi parlıyordu. Her detay, her hareket, bir sonraki adım için işaret olmuştu.

“Konuşmamız gerek, Mert.”
Mert Sövüş
Banu Haqim
Mesajlar: 7
Kayıt: Cmt Eki 11, 2025 8:47 pm


Mert, gizlice dövüş alanına kadar giren bir vampirin nispeten yoldan çıkmış görüntüsüyle irkilirken, duruma tezat oluştururcasına, radyoda 90'ların asansör şarkıları çalmaya başlamıştı. İçini çekerken, hayvana benzer bir sesle tıslamamak için kendini zor tuttu. Kim olduğunu bilmiyordu belki ama, hem tipi hem de sinsiliği kimlerden olduğunu şüphesiz ki ele veriyordu. Dostane bir şekilde konuşmak istemesi Mert'e güven vermedi, yeterince arkadaş canlısı olsa düzgünce kapıdan girerdi.

Batıkan'ı tamamıyla yok sayması belki de en güzeliydi; peşinden yangından mal kaçırırcasına koşan geçmişinin ucu dostuna dokunsuz hiç istemezdi. Ama Mert çok da akıllı sayılmazdı, öyle olsaydı ne yapması gerektiğini bilirdi. Bu işgalcinin sözlerine kulak vermek miydi doğru olan, yoksa ona hızlıca saldırıp kaçınılmaz olana acele etmek mi, emin değildi. Bir elini cebine attı ve dik bir duruşla adama baktı. Arka planda, henüz yarın açılacak olan dövüş kulübünün dekoru ona gaz veriyordu. En kötü ihtimalle dayak yerdi, ki hem insanken hem de vampirken yeterince yemişti. Ailesinin gönderdiği biri miydi? Azarlamaya, mekanı dağıtmaya ya da sadece kendilerini hatırlatmaya çalışıyor olabilirlerdi; Mert kestiremedi. Her ne olursa olsun, az sonra yumrukların çekileceğini hissetti.

"Köyünde kapı yok mu oğlum senin, böyle mi gidiyon sen biriyle konuşmaya?" Derken, tezgahın arkasından kaptığı bir konyak şişesini bar tezgahının kenarında patlattı. Alkol, henüz birkaç saat önce cilası biten ahşap parke üzerinde dağılırken, bir kısmı Mert'in pantolonunu ıslattı. Alkolün ekşi kokusu odaya yayılırken, etrafını şöyle bir koklayıp gözlerini yeniden işgalci vampire döndü. "O fazıl ibnesi mi gönderdi seni? Nerden buluyor böyle dallamaları amına koyayım, bir rahat verin oğlum lan" Diye isyan ederken, ucundan kavradığı kırık şişeyi havada tutmaya devam ediyordu. Henüz saldırmamıştı, önce dinleyip sonra dövecekti. En azından, Mert böyle düşünmüştü.
Kullanıcı avatarı
Yusuf al-Mujahid
Banu Haqim
Mesajlar: 9
Kayıt: Pzr Eki 12, 2025 4:44 pm

"Söyle bakalım— bağırarak mı yoksa kırarak mı cevap vereceksin? Tercihini çabuk yap."

Bir an sessizlik. Nefesinin ritmini dinledi; çevredeki koku ve sesleri bir harita gibi zihnine işledi. Auspex bir fısıltı gibi yayıldı, yüzeysel öfkenin altında gizlenen çarpık korkuları, zaafları birer çizgi halinde gösterdi. Her ipucu hesaplandı; her nabız bir olasılığa işaret etti. Yusuf’un sesi soğuk, keskin ve kontrol sahibiydi — az konuşanın, az hata yapanın dili.

"Dinle beni: burası senin oyun alanın değil. Ya aklını kullanırsın, ya da seni anlamaya zorlarım — ve ben vazgeçmem."
Kullanıcı avatarı
Batıkan Galat
Giovanni
Mesajlar: 7
Kayıt: Cmt Eki 11, 2025 8:46 pm

Mert ile kutlamaya hazırlanıyorlardı. Eserlerine bakıp gurur duydular. Batıkan bu hissi hisetmeyeli ne kadar oldu unutmuştu, artık hiçbir şey hissetmiyormuş gibi geliyordu ona zaten. Boktan, lanetli bir hayat. Bu hayata karşı yılmışlık, bıkkınlık, pesimistlik ve sövme haliydi Mert'le onu bir araya getiren belki de. Burayı açmak yalnıca ani, öylesine bir karar değildi, bir türlü kurtulamadığı problemlerine karşılık, bir hayata tutunma çabası, kendi kendini cevaplayan bir yardım çığlığıydı. Gerindi, öyle sıradan bir uyuşturucu değildi bu kutlamanın hakkı, özel insanlarla kutlamalıydılar. Yeterli parası olduğunda bir Vampir için gecenin olanakları sınırsızdı. Bayağıdır gitmediği o Kandaşlara özel geneleve Mert'i götürmeyi planladı. "Olur ulan!"

Fakat kader hiçbir zaman yakasını rahat bırakmadığı gibi, şimdi de bırakmıyordu. Kim lan bu amına koduğumun çocuğu diye geçirdi içinden adam bir anda ortaya çıktığında, bütün kasları gerindi. Bir hayvanın, saldırmadan hemen önceki o gergin postürüne büründü, yumruklarını sıktı, bacaklarını yere sertçe bastırdı ve dişlerini ortaya çıkardı. Yalnız olsaydı refleksleri ona saldırmasını emrederdi, fakat durdu ve Mert'e baktı. Onun saldırmadan önce konuşmak niyetinde olduğunu fark ettiğinde, istifini ve duruşunu bozmadan, her an saldırmaya hazır bir yırtıcı edasıyla, etrafta gergin gergin dolaşmaya başladı. Bir atmaca gibi çevrelerinde dönüyordu yavaş yavaş.

Neler olduğuna anlam veremiyordu. Kimdi bu, ne istiyordu? İçeriye böylece dalan kişinin probleminin kendisiyle, kendi ailesiyle olduğunu düşünürdü, fakat Mertle aralarındaki bağ işte tam olarak buydu, onun da kendince belaları vardı peşini bir türlü bırakmayan ve bunlara karşı birlikte savaşacaklardı, bu siktiğimin hayatında omzunu dayayabileceği bir şeye ihtiyacı vardı işte lan! Mert'i seçmişti. Kaderin tuhaf bir oyunu, tesadüf.

Mert geri basmayıp adama sertçe konuştuğunda gülümsedi, doğru adamı seçtiğini biliyordu. Fazıl kimdi hiçbir fikri yoktu. "Söyle bakalım— bağırarak mı yoksa kırarak mı cevap vereceksin? Tercihini çabuk yap. "Dinle beni: burası senin oyun alanın değil. Ya aklını kullanırsın, ya da seni anlamaya zorlarım — ve ben vazgeçmem."" Şu an burada olanlar hakkında hiçbir fikri yoktu. Yalnızca öfkeliydi. Mert'in uyarısına doğru karşılık bu değildi. Daha açılmamış mekanlarına açılıştan bir gün önce gelip, kendi mekanlarında onlarla bu şekilde tehditkar bir şekilde konuşmak... Batıkan bu dünyanın nasıl çalıştığını biliyordu. Dışarıda bir yerlerde Mert'in ve kendisinin amına koyabilecek yüzlerce vampir olduğunu biliyordu. Bazılarını tanımıştı. Ölümsüzlük... Fazla pahalı bir post. Akıllı birisi böyle kolayca kendisini tehlikeye atmazdı.

Fakat Batıkan bütün ömrü boyunca akıllıca davranmıştı ve artık bundan çok sıkıldığına karar vermişti. Ayaklarını yere sağlamca basıp adamın üzerine fırladı ve bütün gücüyle adama bir sağ kroşe çakmak için atıldı. Eğer kavgadan da kaçacaksan, ölümsüzlüğün ne anlamı vardı ki?
Resim
Mert Sövüş
Banu Haqim
Mesajlar: 7
Kayıt: Cmt Eki 11, 2025 8:47 pm


İşgalci sözlerini henüz bitirmişti ki, Mert'in gözlerini adeta kan bürüdü. O ana dek olayı yakından seyreden Batıkan'ın tüm gücüyle adamın üzerine doğru fırladığını, gözünün ucuyla yakaladı. Aslında bakmaya ihtiyacı yoktu, bunun olacağını biliyordu. Bunu düşünmeye de ihtiyacı yoktu, onun da yapmak istediği aynen bu olmuştu. Günün sonunda iyi bir şeyler olacağına dair olan umudu iyice azdı. Vampirlerin pek azının niyeti iyi olurdu, ve Mert'in geldiği aile bunun güzel örneklerini taşımıyordu. Başının belada olduğundan şüphesi yoktu, neden başının belada olduğunu da biliyordu. Batıkan da anlamış olmalıydı.

Yumruğu havaya Batıkan'dan sonra kalkmıştı belki ama, hızına uyum sağlamakta zorlanmaması beklenirdi. İşgalcinin öteki tarafından yaklaştı ve elinde duran patlak cam şişesini adamın yüzüne geçirmeyi denedi. Eğer zamanlamayı iyi ayarlayabilmişse, bunun Batıkan'ın yumruğuyla eşdeğer ve ters açıdan isabet etmesi gerekirdi. Başarıp başaramadığını henüz düşünmeya şansı olmamıştı, ama bu yumrukların arkasının geleceğini belli eden yüz ifadesiyle, işgalcinin hemen yanında duruyordu.
Kullanıcı avatarı
Yusuf al-Mujahid
Banu Haqim
Mesajlar: 9
Kayıt: Pzr Eki 12, 2025 4:44 pm


Batıkan’ın yumruğu Yusuf’un göğsüne indiğinde, dünya bir anda daraldı. Hava ciğerlerinden fırladı, sesi bile çıkmadı. Vuruşun gücüyle geriye savruldu; ayağı zemine vurduğunda tahta gıcırdadı, vücudu soğuk duvara çarptı. Ağzında kanın metalik tadı, kaburgalarında zonklayan bir acı vardı.

Bir an, dizlerinin üstünde kaldı. Nefesini düzenlemeye çalıştı; bakışları karanlığa daldı. Göz kapaklarının ardında, çevresindeki bütün titreşimleri hissetmeye başladı — nefes, nabız, korku, öfke… hepsi birer yankıya dönüşüyordu. Düşüncelerini susturdu. Bedenini değil, zihnini hareket ettirdi.

Sonra Gölgeler bir el gibi onu örttü ve bir anda yok oldu.. kıpırdamadı ama varlığı kaydı; şekli dağıldı, bir anlık bir dalgalanma gibi karanlığın içinde yok oldu. Ortamda yalnızca soğuyan hava kaldı.

Yusuf’un sesi zihinden süzüldü. Ve o anda, sessizliğin içinden Mert’in zihnine bir ses sızdı. Söz değil, düşünceydi bu — derinden, yankısız, ama keskin.

"Dinle, Mert. Sana bunu şefkatle söylemiyorum; bundan sonra olan her şey bir anlaşma ile yürür.
Seni geri sürüklemeye gelmedik; seni kullanmak isteyenlerin yöntemini biliyorum — onlar seni zorla alır, biçimlendirir, kullanır. Benim teklifim farklı: bize katıl ve bu yükü kendi eline al. Bize katılırsan özgürlüğünü elinden almayız; öfkeni belirli bir hedefe kanalize eder, yeteneğini senin iradene bağlı, kontrollü bir güç haline getiririz.
Bunu kabul et; benimle yürürsen, yolun açık olacak. Kabul etmezsen, bil ki bugün Attığınız yumruğun bir bedeli var — kapımdan geçmezsen, o bedeli sana ödetirim."


Yusuf’un sesi zihinden süzüldü; kelimeler keskin, geri dönüşsüzdü. Nefes alışları hâlâ sertti, ama düşüncesi netti: bu bir teklif değil, şarttı. Karar Mert’teydi — ve karar verilmezse sonucu Yusuf’un hesaplayacağı kadar acı verici olacaktı.

Sessizlik çöktü; gölgeler Yusuf’u saklarken, konuşmanın ağırlığı yerde titreşti. Şimdi bekledi.
Mert Sövüş
Banu Haqim
Mesajlar: 7
Kayıt: Cmt Eki 11, 2025 8:47 pm


Mert, avını kaybeden bir aslan misali dudakları bükülürken etrafına bakındı ve işgalcinin yerini aradı. Ne yazık ki, yetenekleri kendinden yaş, güç ve deneyim bakımından üstün olan düşmanının izini sürmeye yeterli olmadı. Düşmanının hangi öğretilerle saklandığını bildiği gibi, onu kolayca bulamayacağını da iyi biliyordu. Kendi de saklanıp Batıkan'ı dımdızlak ortada bırakabilirdi, ama bunu yapmadı. Kendini güvenceye almaya çalışır gibi sırtını duvara vererek, her an gelebilecek bir karşı saldırıya karşı kendini korumaya karar verdi. Gözü Batıkan'ın üzerindeydi; ona gelebilecek herhangi bir saldırıda hızla yetişebileceğini umut ediyordu. Yumrukları havada birleşti ve defansif bir poz aldı. Bir yandan ise olan her şeyi kafasında değerlendirmeye çalıştı. Vampirin sesi kulaklarında çınlarken iyice gerilmiş ve öfkelenmişti.

Bu kişi her kimse, ailesiyle tam anlamıyla aynı tarafta değildi. Sadece özgürlüğünü kısıtlamaya çalışan bir diğer grubun bir parçasıydı. Onunla işbirliği yapmasını istiyordu ve henüz saldırmamaya karar vermişti.

"Amacına ve kim olduğuna dair bir fikrim yok, sana katılmamı beklemen yersiz, bana bu şansı verdiğin için büyük bir iyilik yapıyormuşsun gibi konuşman daha da yersiz." Dedi. "Yolunda yürümeye zorladıkların arkadaşın değil kölen sayılır."

Sesindeki öfke, konuşmak yerine savaşmayı tercih ettiğini ele veriyordu. Bütün bu olanları anlayamıyordu, neden bar açılışından bir gün önce böyle bir olay yaşıyordu? 25 yılını; söylenen her şeye mecburen uyduğu, özgürlüğüne kavuşmak için an ve an sabrettiği, yapmak istediklerinden giderek uzaklaşmak zorunda bırakıldığı çöp yıllar olarak görüyordu. Özgürlüğün kıyısına kadar ulaşmıştı, ama geçmişi onu yakasından bırakmıyordu. Bu düşünceyle iyice delirdi; ağzının ucunda taşlaşmış bir çığlığı içine gömmeyi deneyince, ortaya homurdanmaya benzer bir ses çıktı. Mert ikna olmayacaktı, ama karşısındaki de ikna etmeyi denemeyecekti; bu ancak yalvarmaya dönebilirdi ve o yalvarmayı bilenlerden değildi.

Düşmanına vuramadığı yumruğunu duvara gömerek sinirini az da olsa yatıştırmaya çalıştı.
Kullanıcı avatarı
Yusuf al-Mujahid
Banu Haqim
Mesajlar: 9
Kayıt: Pzr Eki 12, 2025 4:44 pm


Gölgeler Yusuf’un etrafında yavaşça çözülürken, hava bir anlığına bükülmüş gibi oldu. Bir silüet, sessizliğin içinden süzüldü — görünmezliğin ardındaki nefes kadar ince, ama ölüm kadar kararlı.

Yusuf adımını attığında, zemindeki tahta hafifçe inledi. Karanlık üstünden çekilirken, silüeti yeniden biçim kazandı; gözleri donuk bir çeliği andırıyordu. Batıkan’ın yanına, tam kör noktasına sızmıştı. Kaslarının gerilimini hissetti; vuruş anını, nefesin yönünü, ağırlığın dengesini ölçtü.

Bir anda dizini kırıp, bıçağın düz yanıyla Batıkan’ın çapraz bağlarına doğru sert bir darbe indirdi. Hedef doğruydu — ama ses beklediği gibi değildi. Etin değil, taşa vuran metalin sesi yankılandı. Batıkan’ın bacağı bir an sendeledi, sonra sanki hiçbir şey olmamış gibi bastığı yerden yeniden güç aldı.

Yusuf geri çekildi; yumruğun hâlâ kaburgalarında yankılanan acısı, nabzına eşlik ediyordu. Gözleri bir anlık kararsızlıkla değil, dikkatle kısıldı. “Demek bu kadar…” diye geçirdi içinden. Her adımı ölçtü, sol tarafına doğru dönerken çevredeki gölgeleri yeniden okudu; bu kez saldırmak için değil, hayatta kalmak için.
Cevapla
  • Bilgi
  • Kimler çevrimiçi

    Bu forumu görüntüleyen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir